Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tutukluluk

06 Şubat 2014 Perşembe

AKP’nin birbirini izleyen “demokratikleşme paketleri” bende gecekondu mahallesi çağırışımı yapıyor. Gerçekten altyapısı olmayan, kurala, ilkeye bağlanmamış, el yordamıyla hazırlanan bu paketler, kendilerinden bekleneni sağlamaktan uzaktırlar.
Bu defa da öyle olacağa benziyor.
Anayasa Mahkemesi’nin 10 yıllık tutukluluk süresini çok bulması üzerine Adalet Bakanlığı’nın bu sürenin 7.5 yıla ineceğini belirtmesinin üzerinden bir gün geçince de Başbakan sürenin 5 yılla sınırlanacağını açıklamıştı.
Önce Anayasa Mahkemesi’nden başlayalım:
AYM 10 yıllık tutukluluk süresini makul bulmayarak iptal ederken, yeni düzenleme için bir yıllık süre tanımıştır.
Anayasa Mahkemesi kendisini yasamanın yerine koyamayacağına göre, aykırılığı tespit ile yetinip yeni düzenleme için süre tanınması normaldir gibi görünse de, verilen süre mağduriyetlerin bir an önce giderilmesini geciktirmesi açısından uzundur.
Ama Türkiye’de hukuk uygulaması hiçbir zaman özgürlüklerden yana ağırlık koymadığı için, bu gibi davranışları kimse yadırgamamaktadır.

***

“ÖYM’ler ile TMY de kaldırılacağına göre, zaten tutukluluk süresi kendiliğinden beş yıl olacaktı, yani kararda yeni bir şey yok. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde öngörülen makul süre olarak günümüz koşullarında, 5 yılın da fazla olduğunu belirtmek gerek” diyerek tartışmayı kesmek de mümkün. Ama sanıyorum ki konunun gündeme gelmesini fırsat bilerek tutukluluğun yalnız süre itibarıyla değil, kavram olarak tepeden tırnağa ele alınması daha doğru olur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ele alınan tutukluluk “istisnai nitelikte bir tedbirdir”. Yani esas olan tutuksuzluktur, tutukluluk istisnadır.
Oysa uygulamamızda, belirli suçlarda, esas tutukluluktur, istisna ise tutuksuzluk.
Türk ceza uygulamasının ezeli yanlışı her alanda zihniyetin, özgürlüklerden değil, yasaktan, kısıtlamadan yana ağırlık koymasından kaynaklanmaktadır.
Bu bozukluk ne bugünün çökmüş yargısına özgüdür yalnızca ne de siyasi suçlarla sınırlıdır. Hâkimler çoğunlukla tutuklamayı otomatiğe bağlamış bulunmaktadırlar.
Türkiye’de uygulamada egemen zihniyet şudur:
- Önce bir tutuklayıp yaptırımı güvenceye alalım, sonrasını sonra düşünürüz.
Hani turizm acentelerinin “önce gez sonra öde!” diyen sloganları var ya işte tam öyle.
Yargıçlar yıllarca yanlış tutumlarında direndiklerinden yapılacak şey yasalarda tutukluluğun sınırlarını daraltıp serbestliğin esas olduğunu belirterek hâkimin takdirine az hareket alanı bırakacak şekilde düzenlemeye gitmektir.

***

Burada uygulamada doğabilecek sakıncalara daha başlangıçtan dikkat etmek gerekir.
Özel yetkili mahkemelerle Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılmasına karar verildiğine göre, bunların ya sakıncaları görülmüş ya da zamanlarını doldurduklarına hükmedilmiştir.
Her iki halde de tutukluluk süresiyle ilgili düzenlemenin, bu yasa gereğince, bu mahkemeler tarafından verilmiş tutuklama kararını kapsaması gerekmektedir.
Yapılacak düzenlemeyle yeni sakıncalar doğmasının engellenmesi için titiz davranılması gerekmektedir.
Bu açıdan “hüküm özlü” ya da “hükmen” denen ve yasadan değil, Yargıtay kararından kaynaklanan ayırımın ortadan kaldırılmasını sağlayacak düzenlemelerin yürürlüğe sokulması gerekmektedir.
Dikkat edilirse, teker teker kişilerin üzerinde durmuyoruz. Çünkü kurumsal ve kavramsal mülahazalardan hareketle düzenleme yapılmalıdır, kişisel mülahazalardan değil.
Tabii belki de bütün bunları ileri sürerken, bugünkü yargıdan beklememizin abes olduğunu teslim ettiğimiz özgürlükçü demokratik çağdaş yorumu, bugünkü yürütme ve yasamadan beklememizin de aynı derecede abes olduğunu görmeme yanlışına düşüyoruz.
Ama ne yapalım, bizim görevimiz uyarmak. Biz insanlığımızı yapalım da!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları