'Sus!.. Sus!.. Sus!..Kimseler Duymasın!'

22 Ekim 2011 Cumartesi
\n\n\n

En olmadık zamanlarda, bir şarkının bir bölümü, bir nakarat takılıverir aklıma.

\n

Dün kederimle hayretim birbirleriyle yarışırken TBMM Uzlaşma Komisyonu haberini okuduğumda, bir şarkının şu dizeleri düştü aklıma:

\n

- Sus!.. Sus!.. Sus!.. Kimseler duymasın!

\n

Güleyim mi, ağlayayım mı, şaşırdım. Sonra mutat olduğu veçhile Güleriz ağlanacak halimizedeyip, işin içinden sıyrıldım.

\n

TBMMde yeni anayasa için toplanan uzlaşma komisyonunda, dakika bir sorun bir, ilk uzlaşmazlık patlak vermiş. Cemil Çiçekin bulunmaması halinde, komisyona kimin başkanlık edeceği konusunda iktidar ile muhalefet arasında anlaşma sağlanamamış.

\n

Muhalefet partileri dönüşümlü başkanlıkönermişler, AKPli Ahmet İyimaya ise çoğunluk partisi üyesi birinin başkanlığında direnmiş.

\n

Uzlaşma komisyonunun bundan böyle nasıl uzlaşacağı, nasıl uzlaşmacı ve katılımcı bir anayasa hazırlayacağı konusunda anlamlı ipuçları veriyor, bu anlaşmazlık.

\n

Ama olayın daha ilginç olanı, Sayın Cemil Çiçekin medyaya ilişkin çağrısı. Sayın Çiçek, basının uzlaşma komisyonu çalışmalarını yansıtırken, sorumludavranmalarını, böylece olayın perde arkasını yansıtmamalarını önermiş.

\n

***

\n

TBMM Başkanı kendi önerisinin garipliğinin kendi de farkında olmalı ki, şu noktayı belirtmeyi de ihmal etmemiş:

\n

- Halk adına anayasa yapılırken halkın bilgilendirilmemesi de olmaz.

\n

Başkan bunu söylüyor sonra da halkın nasıl bilgilendirileceğini de şöyle açıklıyor:

\n

- Perde arkası yerine açıklamaları yazsınlar!

\n

Şimdi nereden başlamalı bilmem ki?..

\n

Basının sorumlu davranması demokrasinin selameti açısından esastır.

\n

Basının sorumluluğu, yalnızca açıklamaları değil, olayın gelişimini perde arkasıyla bir bütün olarak eksiksiz biçimde kamuoyuna sunmaktır.

\n

Böyle yapılmadığı takdirde, halk neyin ne olduğunu öğrenmek imkânından yoksun kalır ve kendisi için neyin en iyi olduğunu karar veremez, yeni demokrasinin özü zedelenir.

\n

Yalnız açıklamaları yayımlayan basın, basın sayılmaz. Ona diktalarda rastlanır.

\n

Son zamanlarda, Türkiyede bu tür basın organları çoğunlukta, hatta yorumlarını açıklamalara göre ayarlayan veya aldığı direktife uyduran gazeteciler de var.

\n

Recep Tayyip Bey de öylelerini seviyor istiyor, öyle olmayanları da çağırmıyor.

\n

***

\n

Önceki gün, terör ile ilgili olarak yayın organlarının yöneticileriyle yapılan toplantıya, aralarında Cumhuriyetin de bulunduğu, dört basın kuruluşu çağırılmadı. Çağrılmama nedeni olarak dayer darlığıgösterildi. Oysa kimi yayın organlarından dört kişi çağrılmıştı.

\n

Çağrılmayan yayın organları ise gelecekte çanına ot tıkanmaya çalışılacak olanlar.

\n

Ama bu açıklamayı yapanlar haklıdırlar.

\n

Gerçekten de bu iktidar bütün basına eşit davranacak olanaklara sahip değildir.

\n

Ayrıca Başbakan da kendi açısından haklıdır. Çağrılmayan yayın organları, terör konusunun, iktidarın isteyeceği biçimde yansıtılması isteklerine itibar etmeyecekti.

\n

Demokrasilerde iktidarlar terör ile mücadelede ulusal sorunların çözümünde, kamuoyunu bilgilendirmek, onun desteğini arkasına almak zorundadır. Burada iktidara basın yardımcı olur.

\n

Demokrasilerde basın sorumluluğunun sınırlarını kendi çizer, iktidar değil. Yalnızca diktalarda iktidarlar basının sorumluluğunun sınırlarını çizer ve kamuoyuna neyin nasıl yansıtılması veya yansıtılmaması gerektiğini dikte eder.

\n

Evet genel klasik demokrasilerde böyle olur, ama Takriri Sükûn demokrasilerinde değil.

\n

Son günlerde kulağımda hep, eski bir ünlü şarkının şu dizeleri var:

\n

- Sus!.. Sus!.. Sus!.. Kimseler duymasın!

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları