Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sebep mi, Sonuç mu?

27 Şubat 2014 Perşembe

PARİS - Bir haftadır Paris’teyim. Buradan bakınca Türk-Fransız ilişkileri daha iyi görünüyor, iki ülkenin şu anda birbirlerinden ne kadar uzak oldukları çok daha iyi anlaşılıyor. Gerçekten de Türkiye ile Fransa’nın birbirlerinden epeyce uzaklaştıkları bir zaman dilimini yaşıyoruz. Bu durumu ne François Hollande’ın ülkemizi ziyareti, ne de iki ülkenin karşılıklı olarak birbirlerinin toprakları üzerinde gerçekleştirdikleri yatırımların miktarı değiştirebiliyor.
Gerçekten de pek bilinmez, ama bugün Fransa’da 600 bin Türk kökenli insan yaşamakta ve Türk firmalarının bu ülkede 1 milyar dolar yatırımı bulunmakta. Türkiye’nin bütün yabancı ülkelerdeki yatırımının toplamının 20 milyar dolar olduğu düşünülürse Fransa’daki yatırımlarımızın önemi daha kolay anlaşılır.
Buna karşılık Fransa 6.2 milyar dolarlık yatırım ile Türkiye’de faaliyet gösteren ülkeler arasında ön sıralarda yer alıyor.
Ama bütün bu koşullar aramızdaki uzaklığı ve temeldeki görüş ayrılığını azaltmıyor.
İki ülke diplomatlarının, üzerinde en rahatça anlaştıkları konu Suriye endişesi ve Beşşar Esad karşıtlığı.
Ankara da, Paris de, “Esad”sız bir Suriye konusunda hemfikirler.
Onlara göre, Suriye’de olan bitenin baş sebebi Esad.

***

Oysa Esad da tıpkı Saddam gibi, sebep değil sonuç, hiç değilse sebep olduğu kadar, hatta daha fazla sonuç.
Hiç unutmuyorum, Saddam’ın yakalandığı 2003 Ağustosu’nda yine Paris’teydim.
O olay üzerine anlı şanlı İngiltere’nin zeki başbakanı Tony Blair şunları söylemişti:
- Artık, Irak’ta demokrasi çok daha kolay gerçekleşir.
O zamanlar arada sırada katıldığım TV5’teki Kiosque programında Blair’in, bu safılığına değinmiştim:
- Irak’ta Saddam olduğu için demokrasi yok değil, demokrasi kültürü olmadığı için Saddam var. Saddam tek başına sebep olmaktan çok, sonuçtur aslında.
Tabii bu görüş Saddam’ı aklamıyor, ülkenin koşullarını anlatmaya çalışıyordu.
Nitekim Saddam’ın yakalanması Irak’ta demokrasiyi kolaylaştırmadı.
Esad için de durum aynı.
Esad Suriye’deki bütün olumsuzlukların sebebi olmaktan çok, sonucu.
Yani o olduğu için olumsuzluklar var değil, olumsuzluklar olduğu için o var.
Nitekim Esad gitse de yerine en hafifinden başka bir Esad daha beteri daha kötüsü gelecek. Çünkü koşullar uzlaşmacı, demokratik liderler üretmiyor.
Washington bu gerçeği ve yerine bin beterinin gelmesi ihtimalini gördüğü için “illa da Esad gitsin!” politikasından vazgeçti.
Ankara ve Paris de Esad’ın sebep değil, sonuç olduğunu eninde sonunda görecek.

***

Koşulları, demokrasi üretmeyen, tarihsel birikimi ve üretim ilişkileri, demokratik kültürün gelişmesine elverişli olmayan ülkelerde, bütün meydana gelenlerin tek sorumlusu olarak iktidarın tepesindeki kişinin algılanması, ağaca bakmaktan ormanı göremeyen kişinin büyük yanılgısına götürür bizi.
Siyaseti ve tepesindeki adamın tavrını oluşturan, tabii ki bütünüyle olmasa da büyük ölçüde ülkenin nesnel koşulları.
Dilerseniz, Ortadoğu ülkesi Mısır’a bakalım:
Mısır’da demokrasinin bir türlü yerleşememesinin tek müsebbibi Hüsnü Mübarek miydi?
Öyle idiyse, darbeyle yıkılmasından sonra yerine gelen Mursi neden demokrasiyi sağlayamayıp aynı batağa saplandı?
Ya ondan sonra gelen Sisi’nin durumunu nasıl açıklayacağız?..
Azgelişmiş ülkelerin siyasal hayatında hep aynı nakarat egemendir.
- Bundan bir kurtulsak!..
Kurtulunsa da, yerine gelenle birlikte kısa süre aynı koşullarla, aynı nakarat başlıyor:
- Bundan bir kurtulsak!..
Oysa o (kim olursa olsun değişmiyor), sebep değil, sonuçtur nihayetinde.
Bütün bunlardan sonra da tabii ki şu soru kaçınılmaz oluyor:
- Peki, ya Tayyip Erdoğan? O bir sebep mi, yoksa sonuç mu?
Ne dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları