Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Öfke (18.10.2014)

18 Ekim 2014 Cumartesi

Önceki gün Altan Tan’dan yükselen sağduyunun sesini öven, yazıyı gazeteye geçmemden üç saat sonra, TBMM kürsüsünden HDP’li ve AKP’li hatipler öfke çığlıkları atıyordu.
Bir öfke tartışması da Ahmet Hakan’ın dünkü sütununda yer alıyordu. Kendisinin, Kürt öfkesinden söz etmesi karşısında, Ümit Özdağ’ın, öfkeli Türklerin de olduğunu bir mesajla anımsatması üzerine, Ahmet Hakan da sağduyu çağrısında bulunuyordu.
Gerçekten de öfkeli Kürtler de var, öfkeli Türkler de, hem de çok var.
Toplumumuzda şu sırada eksikliği duyulan şey öfke değil.
Hangi tarafa, hangi etnik gruba, hangi cemaate, hangi partiye, hatta hangi spor kulübüne bakarsanız bakın, bolca öfke görürsünüz.
Herkesi ötekileştirerek insanları karşı karşıya getirip, birbirlerine düşman yaşatmayı şiar edinip, gerginliği artırmaktan medet uman iktidarların öfkeye fazlasıyla gereksinimi vardır.
Bu yüzden şu anda, içinde yüzdüğümüz, yalnızca azgelişmiş demokrasimizin kalıtımsal mirası değil, aynı zamanda egemenler tarafından sipariş edilmiş ısmarlama bir öfkedir.Öfke selinin bizi ve bölgeyi içine düşürdüğü durumu yaşayarak hep birlikte görüyoruz.
Şu anda, bölgeye olduğu kadar, Türkiye’ye de en fazla gerekli olan öfke değil, sağduyudur, özellikle de Kürt sorununda.

***

Kürt olsun Türk olsun, bu konuda öfkeli insan bulmak, o anda yoksa hemen oluşturmak çok kolay.
Her iki taraftan insanların da öfkeli olmak için geçerli bir sürü nedeni olabilir. Dikkatle dinlediğinizde her iki tarafı da haklı görebilecek bir sürü neden bulunabilir.
Ama bunlar bizi herhangi bir sonuca ulaştırmaz. Sonuca öfkeleri dindirerek, sağduyunun çağrısına kulak vererek ulaşabiliriz.
Bölgede meydana gelen olaylar, Kürt sorununun yalnızca Kürt sorunu ya da Kürt-Türk sorunu olmaktan çıkıp, bölgesel bir mesele haline geldiğini kanıtlıyor. Bu durumda kaybedilen her zaman, çözümü biraz daha güçleştirecek, içine yeni elemanlar katarak, biraz daha karmaşık hale getirecektir.
Her iki taraf da etnik sorunların baş göstermesiyle aynı anda fışkırmaya başlayan öfkeyi aşarak, Kürt’ün Türk’ün, Türk’ün de Kürt’ün düşmanı olmadığını görmek durumundadırlar.
Hangi çözüm olursa olsun, Kürt Türk’e, Türk de Kürt’e muhtaç yaşayacaktır.
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan Kürtlerin çoğunluğu, kimliklerine, anadillerine gerekli saygının gösterilmesi halinde, Avrupa Yerel YönetimlerÖzerklik Şartı çerçevesinde bir arada yaşama fikrine karşı değillerdir.

***

Ama bir arada yaşamanın gerçekleşebilmesi için, sorunların barışçıl bir biçimde demokratik çerçeve dahilinde tartışılabilmesi şart.
Bunun için öfke değil, sağduyu gerekiyor.
Birinci yapılması gereken öfkeye öfke ile cevap vermemek, birbirlerinin karşılıklı duyarlılıklarına saygı göstermektir.
Bunu yaparken sağduyu çağrılarının her iki toplumun da kendi içinden gelmesi zorunlu.
Yani Kürt’ün Türk’e, Türk’ün Kürt’e “sakin ol!” demesinin bir anlamı yok. Sükûnet çağrıları Kürt’ten Kürt’e, Türk’ten Türk’e olduğu takdirde etki yapmamaktadır.
Bu yüzdendir ki, Kobani olaylarının ertesinde, Altan Tan’dan, Muhsin Kızılkaya’dan gelen Kürtlere yönelik sağduyu çağrıları çok değerlidir.
Yoksa kendi haklı gerekçelerimizle karşı tarafı soğukkanlı olmaya çağırmanın fazla bir sonuç vermeyeceği ortada.
Dün, bu sütunda bir sağduyu çağrısı yapıldı.
Ama hemen görüldü ki, henüz öfke çığlıkları, sağduyu çağrılarından daha gür.
Bu durumda iki yol var.
Ya sağduyuyu bir yana bırakıp öfke çığlıklarına katılacaksın.
Ya da bizi bölenden çok birleştiren öğeleri vurgulamaktan bıkmadan, sabırla, sağduyunun sesini egemen kılmaya çalışacaksın.
Hangisi daha doğru dersiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları