Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Komplo

27 Mart 2014 Perşembe

Kadın, küçük veledin eline boş şişeyi tutuşturup, cebine bilmem kaç kuruş bozuk parayı da kâğıda sarıp koyduktan sonra istikameti gösterdi:
- Git Bakkal Mustafendi’den buna zeytinyağı doldurt!
Çocuk, Grand Prix derbisinde start almayı bekleyen saf kan İngiliz atı gibi durduğu yerde adeta eşeleniyordu. Bunu gören kadın uyarmak gereğini duydu
- Yalnız dikkat et, düşeceksin!
Mitralyöz gibi yanıtladı velet:
- Düşmem!
Ve iki adım atınca düştü.
Şimdi çocuk ağlıyor, kadın gülüyordu:
- Dedim sana düşeceksin diye...
- Hiç bile, hiç bile düşmeyecektim, dedi afacan, sen söyledin de ondan düştüm...
Hemen hemen yetmiş yıl önce yaşanmış bu olay, farkında olmadan komplo teorisi ürettiğim ilk andır da.
Anneannem, “sen söyledin de düştüm” lafıma gülmekte haklıydı.
Eh ben de haklı olmasam da çok haksız değildim, çünkü henüz beş yaşındaydım, sebep sonuç ilişkisini bilemez, kişisel sorumluluk nedir kavrayamazdım.
Sonra, yaptıklarının sorumluluğunu sürekli başkasına atan kerliferli politikacılarla karşılaştığımda hep güldüm:
- Hadi ben sen söyledin de düştüm dediğimde beş yaşındaydım. Ya bu koca heriflere ne demeli?

***

Zeytinyağı olayının üstünden hemen hemen yirmi yıl kadar geçmiş olmalıydı. Fransa’nın şirin Akdeniz kenti Aix en Provence Üniversitesi’nin salonlarından birindeki toplantıda, ikide bir lafa “Biz Osmanlı boyunduruğunda yaşadığımız için azgelişmiş kaldık” diye başlayan Arap ülkeleri öğrencilerinin bu nakaratları üzerine, söz isteyip bulunduğum yerde kalkarak konuşmaya başladım:
“- Ben de azgelişmiş bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nden geliyorum. Biz genelde kendi azgelişmişliğimizin sorumluluğunu taşır, nedenlerini kendimizde ararız.
Burada benden önce konuşan birçok arkadaş. Kendi azgelişmişliklerini Osmanlı egemenliğine bağlayarak işin içinden kolayca sıyrılmak yolunu tutuyorlar. Kendilerine bunun çıkar yol olmadığını hatırlatmak için konuşmuyorum. Diyeceğim o ki, onlar eğer kendi azgelişmişliklerinin bütün vebalini Osmanlı’ya yüklüyorlarsa, hayhay, onların da sorumluluklarını üstlenmeye hazırız.”
Konuşmanın sonuna doğru, dudaklarımda beliren gülümsemenin kahkahaya dönüşmemesi için çok çaba harcadım. Çünkü aklıma zeytinyağı şişesi gelmişti. Ama çıkıp orada anlatamazdım ki...
Sonra da düşündüm, acaba konuşurken haklı mıydım? Biz gerçekten aksaklığın, bozukluğun nedenlerini ararken, sebep sonuç ilişkisinden hareket ediyor, öz sorumluluk kavramına saygı gösteriyor muyduk? Pek sanmıyorum.
Ama geçen hafta, Tayyip Bey’in yabancı komplolar çıkışının Ortadoğu ülkelerine has bir davranış olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu alanda tek olmadığımızı hatırlatarak içime su serpti doğrusu.

***

Her türlü yetkiyi elinde toplayan, ama hiçbir sorumluluğu üstlenmeyen Tayyip Bey, ne olursa kendisi ve partisi dışından birini veya birilerini bulurak sorumluluğu onlara yükleme yolunu tutuyor.
Böylece sorumlu hep başkası oluyor, o başkası da genelde komplo yapan düşman olarak takdim ediliyor.
Başbakan Türkiye’de halkın hiç değilse bir bölümünün, kendisini sürekli düşman komplosuna maruz insanlar olarak gören bir paranoya içinde yaşamasına yol açıyor.
Medyaya da bakışı öyle.
Medya sanki olanları yazan değil de yapanmış gibi algılanıyor, algılatılıyor.
Başbakan’ın basın karşısındaki bu tavrını görünce aklıma hep Abdülhak Hamit’in Eşber’i gelir.
İskender’in Hint seferi sırasında geçen trajedinin sonunda, Pencap komutanı Eşber, kahramanca direndikten sonra esir düşer ve kendini öldürür. Her taraf kan ve ateş içindedir. İskender bu dehşet verici “zafer!” karşısında yanındaki tarihçiye dönüp sorar:
- Söyle bakalım şer yazıcısı, şimdi ne yazacaksın?
Cevap çok düşündürücüdür:
- Aman efendim, tarihi yazan biz, ama yapan siz!
Bilmem bunu Başbakan’a söyleyebilecek bir gazeteci var mı, varsa encamı ne olur?
“Sen söyledin de düştüm!” diyen çocuk beş yaşındaydı, Tayyip Bey kaç yaşında?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları