Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Düşük Yoğunluklu İç Savaş

20 Şubat 2015 Cuma

-Ne olur bir rüya olsun!
Bunlar Kadıköy Yeldeğirmeni’nde Serdar Azizoğlu adlı sabıkalı bir yaratık tarafından, 46 yaşında kalbinden bıçaklanarak öldürülen Nuh Köklü’nün son sözleri.
Ne yazık ki, o bir rüya değildi, hatta kâbus bile değil, karabasandan da öte acı, karanlık bir gerçekti.
Her gün, yeni bir cinayet haberi ile sarsılıyoruz.
Her gün yeni bir vahşet olayı ile dehşete düşüyoruz.
Her gün yeni bir şiddet haberiyle allak bullak oluyoruz.
Her gün toplumun yeni bir çılgınlık, tezahürü ile tüylerimiz diken diken oluyor.
Her yerde vahşet, her yerde şiddet, her yerde çılgınlık, her yerde ölüm var.
Meclis’te baskı ve şiddet, Mersin’de minibüste vahşet, yoksul evinde ölümle biten cinnet, karlı sokakta cinayet var.
Her yer şiddet, her yer baskı, her yer cinnet, her yer tecavüz, her yer ölüm!
Bu bir rüya değil.
Bu eninde sonunda uyanılan kara bir kâbus değil.
Bu, acı ve kapkara Türkiye 2015 gerçeği!
Geçen hafta burada, toplumun barış içinde yaşamadığını, aslında yaşadığımızın, savaşın bütün öğelerini bağrında barındıran “savaşmama hali” olduğunu, savaşmama haliyle, barışı birbirlerine karıştırmamak gerektiğini yazmıştım.

***

Galiba o satırları yazarken yanılıyormuşum; durum savaşmama halinin de ötesine çoktan geçmiş bile. Bir haftadır yaşadıklarmıza bakıyorum da, “galiba diyorum, savaş-mama halini geride bırakıp düşük yoğunluklu iç savaşın sınırlarını aştık”. Dükkânı önünde kartopu oynanan yaratık, bu yüzden genç bir adamı öldürüyor, polis trafik kontrolü yaparken tartıştığı adamın kelepçeleyerek canını alıyor, cinnet getirmiş koca, saçını süpürge eden karısını öldürüyor, 20. baharındaki genç kızı ölüm minibüste bekliyor; maganda, laik ahlaka ölümcül öfkesini kusuyor.
Ismarlanmış, öğretilmiş, nasıl biriktirileceği belletilmiş, bilenmiş bir öfkedir bu.
Sultan Kâbus’un ülkesinde tepelerden esen, “bana benzemeyene benim gibi düşünmeyene, biat etmeyene ölüm!” diye haykıran tepeden estirilen kin ve öfke rüzgârıyla beslenen bir korku ülkesindeyiz artık. Ve burda, sadece eline pankart alıp sokağa çıksan, seni bekleyen hapis ve ölüm.
Artık zulüm, kin ve öfke her yerde, herkesin başında, kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?
Korku ülkelerinin çoğunu geride bıraktık.
Korku ülkelerinin çoğunda sinersen, sesini kesersen, yağmaya, talana, baskıya, şiddete, zulme eyvallah edersen, daha da korkmana gerek yoktur.
Korku ülkesinin korkudan öte eceli yoktur.
Oysa günümüz Türkiyesi’nin var.

***

Sesini çıkarmasan, baskıya boyun eğsen, mahalle baskısına eyvallah etsen de, sokakta kartopu oynarken, minibüsle okuldan evine giderken, karlı havada arabanla gezerken şiddet, baskı, kin, nefret, ölüm seni gelip bulabilir.
Ismarlanan, öğretilen öfke ve kin, toplumun içinde herkesi herkese düşman etmiştir.
İktidar muhalefetin düşmanı, kalp hastasını kelepçeleyen polis vatandaşın düşmanı, dükkânında oturan yaratık, sokakta kartopu oynayanın düşmanı, mor lacivertli sarı lacivertlinin, sarı lacivertli sarı kırmızılının düşmanı, herkes herkesin düşmanı, Türk Kürt’ün, Kürt Türk’ün, Türk Türk’ün Sunni Alevi’nin düşmanı, kar topu oynamayan kartopu oynayanın, kadın müdür muavini, mini etek giyen kız öğrencinin düşmanı.
Velhasıl herkes herkesin düşmanı, bir kin ve korku toplumu olduk.
Ismarlanan, öğretilen, pekiştirilen, bilenen bir öfke ve kindir bu.
Yıllardır rüzgâr ekildi bu toplumda; şimdi geldi çattı fırtına biçme zamanı.
Savaşmama hali içinde yaşadığımızdan yakınıyordum.
Meğer çoktan düşük yoğunluklu iç savaşın düşmanlıkları aşamasına geçmişiz.
Keşke rüya olsaydı.
Ama rüya değil, acı gerçek.
Yalnız Nuh Köklü için değil, hepimiz için acı bir gerçek!
Ve toplum böyle çözülüyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları