Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ağlamak - Gülmek

03 Ağustos 2014 Pazar

Sevgili,
Umberto Eco 20. yüzyılın en dikkate değer yapıtlarından olan, “Gülün Adı” adlı romanında, 1327 yılında Melk Manastırı’nda yedi gün içinde işlenen yedi cinayet kurgusuyla, fevkalade ustaca bir polisiye örgüsü içinde bütün bir dönemi ve zihniyetini anlatır.
Sonunda esrarengiz cinayetlerin sırrı anlaşılır. Kör kütüphaneci Jorge, Aristo’nun “gülme” ile ilgili metninin okunmasını engellemek için işlemiştir tüm cinayetleri ve çıkarmıştır eşsiz kütüphanesiyle birlikte bütün manastırı kül eden yangını...
“Gülmek neden tehlikeli ve kötü olsun ki” sorusunun bağnaz kafadaki yanıtı açıktır:
Çünkü gülmek korkuyu öldürür. Korku olmadan da inanç olmaz. Çünkü şeytan korkusu olmasa Tanrı’ya da ihtiyaç duyulmaz.
Evet, yüzyıllardır bağnaz kafanın gülmeye karşı olmasının nedeni budur işte.
Çünkü gülmek, korkuya meydan okuma, baskıya başkaldırmadır.
Çünkü gülmek, özgürleştiricidir.
Öyle ise korku ve sinmişlik düzeninin sürmesi için engellenmelidir gülmek.
Devrime teşebbüsle eşanlamlı olan kahkaha, zinhar yasaklanmalıdır. Hele hele, korkutulmuşluk, sindirilmişlik kervanında başı çekmesi gereken kadın hiç gülmemeli, kahkaha ise maazallah atmamalıdır.

***

Tahmin etmişsindir, kadının kahkaha atmasının iffetiyle bağdaşmadığını söyleyen Bülent Arınç yüzünden geldi aklıma Umberto Eco.
Umberto Eco nasıl çağımızın yüz aklarından biriyse, Arınç da toplumumuzun çağdaş utanç vesilelerinden biri.
Kadının iffetinin bekçiliğini erkeğin eline teslim eden bir toplum, çağımızda kolektif bir utanca müstahaktır.
Ağlamak ile gülmek Batı ile Doğu’nun ayırt edici niteliklerinin başında geliyorlar.
Bu gerçeğin farkına 1979 Mart’ında İran’da vardım.
Humeyni daha ülkeye yeni dönmüştü. İran’ın nereye gideceği henüz belli değildi ya da bizler öyle sanıyorduk. Tahran yakınında oturan Mussadık’ın torunu sosyal demokrat Metin Daftari’yi ziyarete gitmiştim.
Arabadan inip, şark şatosuna benzer yapıya yürürken, bir çukura düşmüş kamyoneti çıkarmaya çalışan insanları gördüm. Bağırış çağırış, itiraz, gülme, sövme gırla!
Arabayı çıkarmak için sarf ettikleri çabanın on kat üstündeydi, çıkardıkları şamata.
Sanki memleketimden insan manzaraları.
O an aynı kamyoneti kurtarma operasyonu bir Batı ülkesinde olsaydı, bu kadar gürültü çıkmazdı diye düşündüm.
Güldüm!
Ama şeytan dürtmüştü bir kere, düşüncem oradan oraya uçuşmaya başladı.

***

Doğu’yla Batı toplumları arasındaki büyük farklardan biri de, sevinçler ile yasların ifade şekilleri, gülme ile ağlama arasındaki kolektiflik konumlarındaydı.
Doğu toplumlarında, insanların sevinçlerini alenen dışa vurmaları ayıptır, ama kederlerini, yaslarını ilan etmelerinde beis yoktur. Hele hele kadınlar için.
Batılı ise sevincini aşikâr eder, çevresiyle paylaşır, ama yasını abartarak dışa vurmayı ayıp sayar kendi “mehabbeti” (saygınlığı) içinde kimseye fazla fark ettirmeden yaşar.
Yani Doğu’da kahkaha gizlidir, ağlama aşikâr, sevinç tekildir, yas kolektif.
Batı’da ise kahkaha aşikârdır, gözyaşı gizli, sevinç kolektiftir, yas ise tekil.
Bunlar acaba bir âlemde yaşamda sevincin esas, öbüründe ise yasın esas olmasından mı kaynaklanıyor dersin?
Ama herkesin önünde salya sümük ağlayıp dövünmesi ayıp bulunmayan kadının alenen kahkaha atmasının iffetsizlik olarak nitelenmesinin utanç verici olduğu kesin.
Bununla ne demek isteniyor? Kadının hep korkutulması, sinmesi, baş eğmesi gereken ikinci sınıf bir yaratık olduğu mu?
Kadına kahkahayı çok görenler, kadının korkudan kurtulmasına, kadının özgür olmasına karşı olan, özgürlük ve neşe değil, baskı ve korkudan yana olanlardır.
İffetsizlik diyerek kadının kahkahasına karşı çıkanlarla özgürlük olmaz. Kadının özgür olamayacağı bir toplumun da umudu olamaz.
Evet Sevgili, onlar özgürlüğün ve umudun da düşmanıdırlar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları