Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

A. Altan Kastını İtiraf Ediyor

05 Mart 2015 Perşembe

Bilmiyorum Mehmet Baransu tutuklandığında, tıpkı haham Tuncay Güney’in Ergenekon davasında olduğu gibi, kendisinin de Balyoz davasında kullanıldıktan sonra atılan bir aletten öte bir şey olmadığı izlenimine kapıldı mı?
Balyoz davası da Ergenekon davası gibi, sıkıyönetim mahkemeleri zulmünü aşan, tarihimizin yüzkarası davalarındandı.
İkisi de fazla delile, kanıta özen göstermeden kurgulanmışlardı.
Kurguda çok özenli davranılmamıştı, çünkü yargılayacaklara güvenilmekteydi.
Kanıt, delil eksikliği, mahkemelerin kendilerini adamışlıklarıyla kapatılıyordu.
İddiaların altının doldurulmamış olması, iddia makamının yüceliğiyle (Ergenekon için Tayyip Erdoğan “bu davanın savcısı benim” demişti!) kapatılıyordu.
Peki, işin kamuoyu tarafını kim halledecekti?
Bu konuda Pınar Doğan ve Dani Rodrik’in Şubat 2014’te yayımlanan “Yargı, Cemaat ve Bir Darbe Kurgusunun İçyüzü” adlı kitaplarına bakalım.

***

Bilindiği gibi Pınar Doğan - Dani Rodrik daha önce Aralık 2010’da yine Destek Yayınları’ndan “Balyoz Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekler” kitabını yayımlamışlardı ve Balyoz davası daha o anda çökmüştü.
Yargı, Cemaat ve Bir Darbe Kurgusu’nun İç Yüzü’nde (S.282), bakın ne diyor yazarlar:
“Açıkça yazalım: Geniş bir aydın kesimi bu dava hakkında yanlış ve yanıltıcı yayınlar yapmaya devam etmeseydi, dava meşruiyetini çoktan kaybeder, Cemaat-AKP ortaklığı bu dava vasıtasıyla Türk siyasetini yeniden şekillendirme amacına ulaşmakta çok daha zorlanırdı. Çoğu kendini liberal-demokrat olarak tanımlayan, fakat Balyoz boyunca sergiledikleri duruş ne liberal ne de demokrat olan bu grubun yarattığı algı, kamuoyunu yönlendirmekte çok önemli bir rol oynadı.
Davanın başlangıcından beri bu aydınların yazdıkları bizi hayretler içinde bıraktı. Sorun sadece askerlere karşı gösterilen önyargıda değildi. Adil yargılama konusundaki özensizlik de değildi. Sorun ısrarla yalan şeylerin yazılmasıydı...”
Pınar Doğan ve Dani Rodrik’in kitapları şu tümceyle bitiyor:
“Er veya geç, Türkiye’de yargı ve siyaset Balyoz gibi kurgulanmış davalarla yüzleşmek zorunda kalacak. Er veya geç sahtekârlarçetesi ve destekçiler ortaya çıkacak. Ülkenin aydınları da hatalarıyla bu davalara yaptıkları katkılarıyla hatırlanacak.”

***

Kitabın kapağını kapatınca düşündüm ki yazarlar fazla kibar davranmışlardı. Söz konusu olan hata değil, kasıttı.
Eğer hata olmuş olsaydı, daha 2010 yılında davanın dayanağı olduğu ileri sürülen kanıtların sahtelikleri ortaya çıktığında, adaletin gerçekleşmesi için tavır alınırdı.
Ama öyle yapılmadı. Tam tersine, binbir dereden su getirildi. “Askeri vesayeti tasfiye ediyoruz” bahanesiyle, demokrasi ve adaleti tasfiye edip misli görülmemiş bir zulmü egemen kılma girişimine devam edildi.
Zulme karşı çıkanlar darbe destekçiliğiyle suçlandı. Hukukun çiğnenmesi amacın ululuğuyla örtülmeye çalışıldı.
Kinler, öfkeler, art niyetler, önyargılar, kirli hesaplar vicdanları boğmayı sürdürdüler.
Ben tam bunları düşünürken yayımlandı Ahmet Altan’ın yazısı Cumhuriyet’te.
Ahmet Altan bu yazısında, yine etrafa ve namuslu insanlara çamur atma yöntemini sürdürüyor, Mehmet Baransu’nun kendisine getirdiği sahte belgeler hakkında da açıkça şunları söylüyordu:
-Onların basılmasına ben karar verdim. Bir defa daha önüme gelseler bin defa daha basarım!
Belgelerin sahteliği dört bir yandan kanıtlanmış, ama Ahmet Altan hâlâ hatasını kabul etmiyor.
Haklıdır! Ortada hata yok, kasıt var çünkü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları