Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘12 Eylül’ü sivilleştirmek

15 Eylül 2016 Perşembe

Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler, bunca süredir bir kez bile nedamet getirmedikleri, insanları sahte belgeler, düzmece kanıtlar, yalancı tanıklarla, zulmün tutsağı etme komplosunun, destekçisi, teşvikçisi, suç ortağı olma günahını işlerken, “askeri vesayetin tasfiyesi”ni, mazeret olarak ileri sürmekteydiler.
12 Eylül 1980 darbesinin 36. yıldönümüne bir gün kala, darbe çağırışımıyla yüklü “sübliminal mesaj içeren söylemde bulundukları” gerekçesiyle gözaltına alınmış bulunan Altan kardeşler artık, düzenin zalimleri safından, mazlumları safına geçirilmişlerdir ve akıbetleri askeri vesayet sürecinin tasfiyesinin ne menem bir marifet olduğunu, ibret verici bir çarpıcılıkla, gözler önüne sermektedir.
Altan kardeşlerin, maruz kaldıkları muameleyi hiçbir nedenin mazur gösteremeyeceğini, buna demokrasiden yana olan herkesin karşı çıkmak zorunda olduğunu belirtmek bile gereksiz. Onların özgürlükleri, aklın havsalanın kabul etmeyeceği gerekçelerle çiğnenirken bütün topluma yönelik bir tehdidin oluştuğu yadsınamaz .
Ahmet ve Mehmet Altan’ın bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını dilerim.

***

Ahmet - Mehmet Altan kardeşlerin 12 Eylül’ün 36. yıldönümüne bir kala, çağdaş hiçbir toplumun havsalasının almayacağı bir gerekçeyle gözaltına alınmaları onlar ve onlar gibi nicelerinin şiddetle savundukları askeri vesayetin tasfiyesi sürecinin başarısızlıkla sonuçlandığının göstergesi midir?
Hayır!
Rejim üzerindeki askeri vesayet tasfiye edilmiş, okulları dağıtılan, kadroları tarumar edilen TSK parmağını kıpırdatamaz hale getirilmiştir.
Sanırım bu noktada biraz dikkatli olmak ve doğru saptamadan, yanlış çıkarımlarda bulunmaktan kaçınmak zorundayız.
Askeri vesayetin tasfiyesinin başarıyla sonuçlanması artık “12 Eylül”ün geride kaldığı anlamını taşımıyor. Tam tersine başlangıcının 36. yılında 12 Eylül bütün haşmet ve şiddetiyle sürmektedir.
Hatta Altan’ların gözaltına alınma nedenleri göz önünde bulundurulduğunda, 12 Eylül baskısının artarak sürdüğünü söylemek bile mümkündür. Öyle ya! 12 Eylül hiçbir zaman iki gazeteciyi, sübliminal mesaj verme gerekçesiyle gözaltına alacak kadar geniş ve yaratıcı hayal gücüne sahip olamamış, bireyi böylesine Frenklerin deyimiyle “sublime” bir cendere altına alamamıştır.
36. yılında 12 Eylül, hâlâ sürmektedir. Ama askeri vesayetin geride kalmasıyla birlikte, 12 Eylül’ün artık sivil dönemi açılmış bulunmaktadır.
Eğer sorun, diktatörlerin üniformalı olmayıp sivil giyinmeleri ise, her şey başarıyla sonuçlandırılmış, 12 Eylül’ün sivilleştirilmesi süreci tamamlanmıştır.

***

Baskı sürmektedir ama insanların tıkıldığı hapishaneler, askeri birlikler içindeki askeri hapishaneler değil, sivil hapishanelerdir, askeri mahkemeler artık yerlerini sivil mahkemelere bırakmış. Sıkıyönetimin yerini sivil olan OHAL almıştır.
Gerçi askeri mahkemelerin yerini sivil mahkemelerin almış olması, yargının iktidar karşısında bağımsız olmasını sağlayamamış, komutanlarla uyumlu askeri mahkemelerin yerini yürütmeyle uyumlu sivil yargının almasıyla sınırlı kalmıştır ama bu olgu yine de “sivilleşme!” sürecine engel olmamıştır.
12 Eylül’ün askeri aşaması ile sivil aşaması arasındaki önemli farklılıklardan biri de, birincinin otoriter buyurgan niteliğiyle, vatandaşı emirlere uyan bir otoriter cendere içinde tutmakla yetinirken, ikincinin bireyin yaşamını beşikten mezara her yönüyle denetim altında tutan totaliter bir niteliğe bürünmüş olmasıdır.
Özetle 36. yılında 12 Eylül otoriter aşamadan totaliter aşamaya geçişe koşut olarak üniforma yerine sivil giysiyle sürmektedir.
Böylelikle de askeri vesayet tasfiye edilmiş, 12 Eylül sivilleştirilmiştir.
Artık diktanın, postala, namluya, tanka, tüfeğe ihtiyacı kalmamıştır.
Haydi hayırlısı!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları