Ali Apaydın

Eğitimle başlamak

22 Şubat 2024 Perşembe

Henüz kurtuluşun gerçekleşmediği, cumhuriyetin ilan edilmediği günlerde, Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun sadece iki hafta sonrasında, 6 Mayıs 1920’de kurulmuştur Millî Eğitim Bakanlığı.

Ve işgal altında bir ülkede olunmasına rağmen 25 Kasım 1920’de öğretmen ve öğrencilerin askerlik yükümlülükleri ertelenmiştir.

Dahası işgal kuvvetlerinin olanca güçleriyle saldırılarını sürdürdüğü 16-21 Temmuz 1921 tarihlerinde ilk Eğitim Kurultayı gerçekleştirilmiş ve bu kurultayın açılış konuşmasını devrimin baş mimarı Mustafa Kemal bizzat cepheden gelerek yapmış ve tekrar cepheye geri dönmüştür. Geri dönülen cephede sürdürülen Kütahya-Eskişehir muharebeleri birkaç gün sonrasında kaybedilmiştir. O günlerin içinde pek çok kimse, bu kurultay için harcanan parayı ve kurultayın kadın ve erkek öğretmenlerle birlikte yapılmasını ağır biçimde eleştirmiştir.

Yüz yıl sonrasında karşı devrimin hiç olmadığı kadar güçlendiği günümüzde bu tarihi gerçekleri hatırlamak büyük önem taşıyor. 

Ülkemizde hemen her alandaki kavram setlerinin tanımlama ilkesinden uzaklaştırılarak neo-faşist bir gramerin içine hapsedildiği günleri yaşıyoruz. Bu süreçten eğitim dünyası da nasibini alıyor. Her şeyden önce eğitim denen şey bir türlü tanımlanmıyor, tanımı hatırlanmıyor, hatırlatılmıyor.

Şu hâlde derhal tanımlayalım, hatırlayalım ve hatırlatalım! 

Eğitim, insanların bir arada yaşama olanaklarını var eden, koruyan, geliştiren ve artıran etkinlikler bütünüdür. Ki bu tanım aynı zamanda demokrasinin ve demokrasi kültürünün de tanımıdır. 

İşte bu yüzden eğitim insanlık tarihinin en değerli ve en önemli projesidir. Ve yukarıda hatırlattığım tarihi esaslar apaçık şekilde göstermektedir ki, ülkemizi kuran ve Anadolu Devrimini var eden kimseler, bu en değerli ve en önemli projenin gayet farkında bir şekilde hareket etmişler ve cumhuriyetten bile önce eğitime odaklanmışlardır. Çünkü insanlığın geçmişinde ve bugününde iyi ve güzele ilişkin ne varsa, tüm bunlar eğitimin birer ürünüdür. Ve insanlığın geleceğinde iyi ve güzele ilişkin ne olacaksa bunlar da eğitimin birer ürünü olacaktır.

Kuşkusuz, demokrasi kültürünün gelişebilmesi için alınması gereken yolların içinde birçok uğrak noktası bulunur. Bu uğrakların en başlıcaları hukuk, ekonomi, sanat, bilim ve spor gibi alanlardır. Esaslı bir demokrasi girişimi için bu alanların her birini özenle işlemek ve yeşertmek gerekir. Elbette bu özen için farklı farklı öncelikler belirlenerek farklı farklı güzergâhlar oluşturulabilir; ancak ne şekilde bir güzergâh belirlenirse belirlensin, başlangıç ve son durak daima aynıdır. Son durak politikadır -ki bunu günümüzde hemen her birimiz biliriz. Ancak günümüzde unuttuğumuz şey bu yolculuğun başlangıç noktası olan yer, yani eğitimdir!

Tüm bu esaslar şu demek oluyor ki politikadan başlayıp sanata, bilime, hukuka, ekonomiye, spora uğrarsanız demokrasiyi geliştiremezsiniz. Tam aksine sanattan, bilimden, hukuktan, ekonomiden ve spordan başlayarak politikaya uğramak demokrasi ve demokrasi kültürünü geliştirir. Ve işte tüm bunlardan önce eğitim gelir, çünkü eğitimden başlamadığınız her girişim ne sanatta ne bilimde ne ekonomide ne hukukta ne de sporda bir gelişime yol açar. Kısacası demokrasi denen şey, eğitimle başlayıp politikada son bulan bir kültürel dolaşımın adıdır.

Günümüzde her şeye politikayla başlanıyor, dolayısıyla da hiçbir yere varılamıyor. Çünkü ülkece karşı devrim günlerini yaşıyoruz. Ve karşı devrim, tanımı gereği her şeyi tersine çeviriyor. Bu yüzden her şeyin öncesinde yer alması gereken eğitim, tam aksine her şeyin sonunda yer alıyor -hatta sonda bile yer bulmakta zorlanıyor.

Peki ne yapmalıyız şimdi içinde yaşadığımız karşı devrim günlerinde? Bu sorunun yanıtı çok açık: tam da yüz yıl öncesinde devrimi var edenlerin yaptığını yapmak; yani her şeyden önce eğitime odaklanmak ve her şeye eğitimle başlamak!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Türkiye bu değil! 31 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları