Ahmet İnsel

Zor günler...

03 Kasım 2015 Salı

7 Haziran seçim sonuçları, Tayyip Erdoğan’ın başkanlık rejimi dayatmasına karşı bir tepkinin ifadesiydi. Tepki büyük olunca, pek beklenmeyen ikinci bir sonuç yaratmış, AKP Meclis çoğunluğunu da kaybetmişti. 1 Kasım seçimleri yeniden Tayyip Erdoğan’a başkanlık yapma olanağı sundu. Dünden itibaren Türkiye’de fiili başkanlık rejimi yürürlüktedir. Cumhurbaşkanı’nın başkanlık yetkilerini vekil olarak atayacağı başbakan aracılığıyla yürütecek olması, fiili iktidar ortamında bir detaydır.
Ona sadık milletvekillerinden oluşan güçlü bir parti grubunun desteğiyle istediği yasayı Meclis’ten geçirtme olanağına sahip olacak Tayyip Erdoğan. Başbakanlığı başkanvekili olarak yürütmeye gönülden talip olmasa da, buna direnme kapasitesi olmayan, şefi taklit etmenin ötesine geçmesi zor bir başvekille dört yıl boyunca çok rahat fiili başkanlık rejimini hayata geçirme imkânı var Tayyip Erdoğan’ın. Bu da ona yeter, anayasa değişikliğini zorlamasına gerek yok diye düşünülebilir.
Normal bir siyasal akıl için geçerli olan bu değerlendirme, sanırım Tayyip Erdoğan ve güç aldığı çevre açısından geçerli olmayacaktır. Hemen olmasa da, çok uzak olmayan bir zamanda başkanlık rejimi merkezli bir anayasa değişikliği girişimi muhtemelen gündeme gelecektir. Erdoğan tarzı otoriter rejimler, enerjilerini hiçbir şeyin hareket etmemesi, olduğu gibi kalmasına odaklanan statükocu otoritarizmden almazlar. Her şeyin yıkılıp, değişip kendi merkezli kurulmasına dayalı bir dinamik otoritarizmden beslenirler. Tayyip Erdoğan bu nedenle, 2019’a kadar fiilen mutlak hükümdar konumunda olma imkânlarını ona sağlayacak hemen her türlü araca şimdi sahip olsa da, acil olarak çok ihtiyacı olmayan başkanlık rejimini gündeme getirecektir. Normal koşullarda üç seçimin aynı yılda olacağı 2019 sonrasına bunu bırakmak istemeyecek, etrafında oluşturduğu Sünni, milliyetçi, muhafazakâr bloku bu hareketle diri tutmaya çalışacaktır. Ayrıca, yaşadıkları büyük şok ve iç gerginlikler altında sersemlemiş bir MHP grubundan bu amaca yönelik geçici veya kalıcı destekler bulmak o kadar zor olmayabilir.
HDP’nin barajı yeniden aşarak AKP’yi halkoylamasına ihtiyaç duymadan anayasa değişikliği yapma olanağından mahrum etmesi, kuşkusuz önümüzdeki zor günler için önemli bir tesellidir. HDP’nin 1 Kasım’da aldığı oy, aslında 7 Haziran’da beklenen oydur. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de demokrat, özgürlükçü ve eşitlikçi bir sol hareketin güçlenmesinin zeminini teşkil ediyor. Unutmayalım bundan beş yıl önce hayal etmemizin zor olduğu bir durum, bugün artık Türkiye siyasal alanında yerini aldı. Bunun uzun vadede kalıcı bir yer alış olduğunu söylemek için ise daha çok erken. Kendi içindeki zorlukları, çelişkileri, üzerinde başka türlü vesayet kurma emellerinin içerdiği engelleriyle birlikte, önümüzdeki dönemde HDP bunun sınavını verecek. Bizi bekleyen bu zor günlerde, HDP yönetimi ve milletvekillerinin sorumlulukları daha ağır, işleri daha zor olacak.
Önümüzdeki günler uzun sürecek. Bu zor günler aslında bu toplumda çok uzun süredir yaşanan çok katmanlı kültürel sivil savaşın bir parçasıdır. İktisadi krizin gelmesini, AKP’nin içinden bölünmesini, Erdoğan-Davutoğlu rekabetinin iktidarı zayıflatmasını ya da yöneticilerin sağlık sorunlarının nüksetmesini ya da dış politika tökezlemelerini bekleyerek avunmanın muhtemel sonucu, 2019’da da sol, sosyal demokrat seçmen topluluğunun aynı şoku yaşamasının koşullarını hazırlamak olacaktır.
Önce kendimizi aldatmadan, ne de etrafa gaz vermek için küçük kazanımları büyütmeden, somut durumun somut analizini yapmakla işe başlayabiliriz.
Durum kötü ama tutunacak dallar hâlâ var.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları