Ahmet İnsel

Siyasal karar alma zamanı

09 Temmuz 2015 Perşembe

Yunanistan’da halkoylamasının sonuçları ve bunu izleyen günün sabahı, ana muhalefet partisi dahil, beş partinin, Başbakan Çipras’a AB ile müzakereleri yürütmesi için tam yetki vermesi, belli ki Yunanlıların yediklerini kursaklarından getirmekten başka bir şey düşünmeyenleri çok öfkelendirmiş. Çipras’ın Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmasının ardından, muhafazakâr partilerin toplandığı Avrupa Halk Partisi grubu adına söz alan Manfred Weber’in son derece aşağılayıcı konuşması, benzer birçok örnekten sadece biriydi: “Bay Çipras seçilmiş bir temsilcidir ve ona saygı duyuyoruz. Ama siyasal olarak onunla mücadele etmeye devam edeceğiz. Siz kaybetmeyi seviyorsunuz, biz ise kazanmayı. Siz, bölünmeyi seviyorsunuz, biz uzlaşmayı. Umarım hızla aklınız başınıza gelir ve bir program sunarsınız!”
Yunanistan karşısında, bağnaz bir kibirle şişirilmiş akıl almaz bir inat sergileyenler, borcun yapılandırılmasını başka ülkelere örnek olmaması için reddediyor. Aslında hepsi, borç yükünü hafifletmeden, çok uzun vadeye yaymadan, beş yıldır alacaklıların denetiminde uygulanan kemer sıkma politikasının yarattığı daralma fasit dairesinden çıkmanın mümkün olmadığını biliyor.
Bugün farklı çevrelerden Almanlara yüksek sesle, 20. yüzyılda nasıl kapsamlı borç silinmesi kararlarından yararlandıkları, Almanya’nın birleşmesi sırasında nasıl dönemin bütün AB ülkelerinin bu büyük yükü omuzladıkları hatırlatılıyor. Yalnız Almanya değil, bütün Avrupa sağları Yunanistan’dan gelen tehdidi gayet iyi algılamış durumda. İktisadi kriz tehdidi olmaktan önce, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde egemen iktisadi dogmaya karşı yeni siyasal hareketlerin ortaya çıkması veya güçlenmesi tehdidi bu.
Aslında AB’de karar vericilerinin, işlerine geldiği zaman çok referans verdikleri tarihi hatırlamalarında yarar var. Yunanistan’da müzakerelerde, başta Almanya olmak üzere, sorunu çözmeyi değil, Mafred Weber’in açıkça söylediği gibi Çipras ve partisiyle mücadele etmeyi hedefleyenlerin tavrı, 1920’de Versay antlaşması sırasında, Almanya’dan öç alma için, altından kalkılması mümkün olmayan bir savaş tazminatı dayatılırken söylenenleri hatırlatıyor. Bunun yeniden bir büyük savaşa yol açacağını o zaman söyleyen Keynes’i, dönemin egemenleri küstahlık, bilgiç tavrıyla diğerlerini aşağılama vs... olarak nitelemişler ve müzakere ekibinden istifa etmesine yol açmışlardı.
1953’te Almanya’nın borcunun, ki savaş sırasında işgal ettiği Yunanistan’dan zorla çok büyük miktarda para toplamıştı, önemli bir kısmı silindi. Ertelenmedi, karşılıksız silindi. Büyük savaş yıkımının sorumlusunun Alman halkı değil, yöneticileri olduğu teziyle, Avrupa’nın yeniden inşası için başlatılan mali destek programına (gayri resmi adıyla Marshall Planı) Almanya da dahil edildi. Böylece Almanya, 1948-1951 arasında İngiltere ve Fransa’dan sonra, bu plandan en fazla yararlanan üçüncü ülke oldu.
20. yüzyıl tarihi devlet borçları sorununun derinleşmesinin aynı zamanda büyük iktisadi ve siyasal dönüşümlere yol açtığını gösteriyor. 2001’de Arjantin’in temerrüde düşmesi ve onu izleyen gelişmeler, Latin Amerika’da Washington Uzlaşması olarak adlandırılan neoliberal politikaların reddine dayanan sol hareketlerin art arda iktidara gelmesine yönelik katalizör işlevi görmüştü. Başka bir açıdan, 1998’de Rusya’nın temerrüde düşmesini Putin’in başkan seçilmesi izlemişti. Yunanistan’da yaşanan borç krizi bu tür kırılma ve yeni istikametlere yüzünü çevirme anlarından biri aslında.
AB oligarşisi 2008 krizinin sonuçlarını küçümseyerek Yunanistan’da patlak veren krizi basit bir bütçe açığı ve ödemeler dengesi sorunu olarak ele alarak ve milli geliri dörtte bir azalmış bir ülkede milli geliri daha fazla daraltan politikalar da ısrar ederek aslında mali sermaye rejiminin aklının çok kısa, hafızasının ise olmadığını gösteriyor.
Dün Çipras hükümeti, içinde gelecek hafta devreye girebilecek emeklilik ve vergi reformunun da olduğu, 47 sayfalık detaylı bir reform programı sunarken karşılığında Avrupa İstikrar Mekanizması’ndan üç yıl vadeli yatırım kredisi talep etti. Çipras, AB parlamentosunda yaptığı 18 dakikalık konuşmada, “yükü kaldırabileceklerin sırtına” yüklenmesi gereğini vurgularken 5 yıl boyunca Yunanistan’da gelirin yüzde 56’sını elde eden yüzde 10’un konumunun uygulanan politikalarla korunduğunu vurguladı. Her şeyden yabancıları sorumlu tutmadıklarını hatırlattı.
Şimdi gözler hafta sonu toplanacak olağanüstü AB zirvesinde. Artık iş bir ekonomi sorunu olmayı çoktan aştı. Zirvede Avrupa’nın geleceği konusunda siyasal bir karar alınacak. Umarız asıl AB egemenleri akıllarını başlarına toplarlar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları