Ahmet İnsel

Silah ve şiddetin gölgesinde ‘demokratik’ özerklik

27 Ağustos 2015 Perşembe

Kürt savaşının yeniden başlamasında, Tayyip Erdoğan’ın mutlak güç konumunu koruma, AKP’nin tek başına iktidar olmaya devam etme saplantılarının rolüne çok işaret edildi. Buna Kürtlerin Ortadoğu’da artık başat siyasal aktörlerden biri haline gelmesi karşısında devlet güçlerinin yaşadığı öfkeyle karışık paniğin oynadığı rolü ilave etmek doğru olur. Gene de bu üç etmen karşılığını, Kürt siyasal hareketleri cephesinde var olan şiddet yoluyla siyaset yapmaya yatkınlık eğilim veya refleksinde bulmasaydı, yeterli olmazdı. Bugün şiddetin baş döndürücü bir hızla yayılmasında, PKK ve çevresinin şiddet, hatta aşırı şiddet yöntemlerini siyasal faaliyetin asli tamamlayıcısı olarak görmeye devam etmelerinin rolü yadsınamaz.
Dün PKK’nin gayri resmi haber ajansı işlevi gören Fırat Haber Ajansı, 2 Ağustos’ta Doğubayazıt’ta Karakulak Karakolu’na karşı “fedai eylemi” yani intihar saldırısı düzenleyen HPG savaşçısı Murat Bütün’ün eylem öncesi kayda alınan uzun konuşmasını yayımladı. Konuşmada, Kürtlere iki yol tanındığını, birinin kendini inkâr ve “kendinin haini olma” yolu, diğerinin ise “imha ve inkâr politikasına karşı durma (…) Kürt halkının öcünü o düşmandan alma” yolu olduğu iddia ediliyor. “İntikam istencinin en fazla sağlanabileceği yerin PKK safları” olduğu söyleniyor.
Ölmeye hazırlanan bir militanın aşırılık dolu sözcükleri olarak çok önem verilmeyebilir bu sözlere. Sanırım yanlış olur. PKK’nin iki yüzünden birini çok iyi gösteriyor. Bu aşırı şiddet içeren mücadele yöntemlerini ve intikam politikasını yücelten, mutlaklaştıran, siyaseti silah ve şiddete dayalı gücün bir türevi olarak gören yaklaşımdır. Diğeri ise, siyaset dilini kullanan, Abdullah Öcalan’ın “Artık silahların susacağı, fikirlerin konuşacağı” döneme girildiğini ilan edişini sahiplenen, siyasal mücadeleyi ön plana çıkaran yüzdür.
PKK hareketi içinde bu iki farklı yüz ve dil hep var oldu. Türkiye’de iktidar güçleriyle dolaylı ve zaman zaman doğrudan yapılan görüşmelerle başlayan çözüme yönelik süreç içinde PKK giderek daha fazla siyasal eylemi ön plana çıkarma, silahlı mücadeleyi ve ondan da öteye giden aşırı şiddet yöntemlerini eleştirmese bile, güçlü biçimde savunmama eğilimi içine girmişti. HDP’nin seçim başarısında bunun da payı vardı.
Şimdi ise PKK, Kürtlere “siyasal soykırım” uygulandığını ilan ederek buna karşı, başta silahlı mücadele olmak üzere, her türlü direnişin meşru olduğunu iddia eden bir yol izliyor. Fedai eylemlerini yüceltiyor. Birkaç ilçe ve il merkezinde savaşı şehir içine çekiyor ve bunun yaygınlaşması yönünde hazırlıklar yapıyor. Diğer yandan bazı yerlerde, belediye başkanlarının da katıldığı toplantılarla “halk meclisleri”nin demokratik özyönetim ilan etmesini teşvik ediyor. HDP’nin son seçim başarısının bambaşka bir seviyeye taşıdığı ve kıyas kabul edilmez biçimde genişlettiği siyasal alanı neredeyse AKP ile el ele vererek baltalamayı amaçlıyor. Tasarlanmış niyet belki bu değil ama sonuç bu.
Demokratik özerklik ve özyönetim, siyasal alanda tartışılması, değerlendirilmesi gereken, yüzde yüz meşru taleplerdir. Ne var ki kentin içinde silahların karşılıklı olarak konuşlandırıldığı, kent çevresindeki köylerin bazılarının silahlandırıldığı bir ortamda ilan edilen bu özerkliğin demokrat niteliği sadece kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur. Bu kentlerde yaşayan halkın bir kısmı, belki büyük bir kısmı için devletin kurum ve temsilcileri meşruiyetlerini kaybetmiş olabilir. Ama bu siyasal meşruiyet yitiminin yanıtı şiddet, silahlı mücadele olduğu zaman, dile getirilen özyönetim idealinin başka bir silahlı gücün yönetme arzusunun maskesi olma dışında bir anlamı kalmaz. İç savaş yoluyla elde edilecek bir özerkliğin her taraf için insani bedeli son derece ağır olmakla kalmayacak, ondan sonraki dönemin de silahlı gücün gölgesinde kurulmasına yol açacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları