Ahmet İnsel

Meydan okuma siyaseti

07 Ocak 2016 Perşembe

“HDP’nin parlamentodan tümden çekilmesi gibi bir tartışma, gündemimizde yok. Öyle bir şey olsun istemeyiz. Şahsen beni tutuklasalar da, öldürseler de ben geri kalan bütün arkadaşlarıma ‘Demokratik siyasetten vazgeçmeyin’ diye tavsiyede bulunurum.” HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın dün Cumhuriyet’te yayımlanan söyleşisinin son paragrafından bu alıntı. “Biz içeri atılırsak çok kan dökülür demem. Böyle bir şeye asla izin vermem. Ödeyecekse birileri o bedeli, biz ödeyelim” diye devam eden bu paragrafın tamamında Demirtaş’ın söyledikleri, Türkiye’de Kürt sorununun demokratik alanda ve yöntemlerle çözüm patikasına girmesinin belki elde kalan son imkânını özetliyor.
Bu imkânı, Türkiye’de Kürt siyasetinin anlaşılması için okunması elzem olan çalışmalardan biri olan, Amerikalı araştırmacı Nicole F. Watts’ın 2010’da yayımlanmış kitabının Türkçe çevirisinin başlığı özetliyor: Sandıkla Meydan Okumak (Türkçesi 2014’te İletişim Yayınları’nda yayımlandı). Türkiye’de Kürtlerin siyasi yolculuğunu (kitabın alt başlığı bu) inceleyen Watts, 1990’lardan 2000’lerin sonuna kadar izlediği gelişmelerde, yasal alanda faaliyet gösteren, daha doğrusu kendilerine çıkarılan her türlü zorluk ve engellemeye rağmen ısrarla bu alanda kalma mücadelesi veren Kürdi partileri inceliyor.
Bunların “meydan okuyan partiler” olarak tanımladığı siyasal kategorinin en anlamlı oluşumları olduğunu belirtiyor. Watts, meydan okuyan partiyi, otoritelerin, idarenin kurucu ilkelerinin temeline esasta bir meydan okuma güttüğü düşünülen siyasal kimlikler ya da programlar etrafında harekete geçen parti olarak tanımlıyor. Bu çerçevede Türkiye siyasal tarihinde İslamcı, sosyalist ve komünist partilerle Kürdi partilerin meydan okuyan partiler olarak muamele gördüklerini belirtiyor. Bunların arasında, İslamcı partilerin, AKP’nin kuruluşu ve hızla iktidara gelişinin ardından, özellikle 2007 seçim zaferini izleyen dönemde, artık meydan okuyan parti olma niteliğini kaybettiğini belirtiyor. Hâlâ AKP ideologları sistemin bir parçası olmadıkları fikrini işlese, AKP lideri sağa sola meydan okumaya devam etse ve AKP seçmenlerinin bir kısmında bu imaj etkisini korusa da, bugün İslamcı muhafazakâr otorite ve idarenin egemen olduğu, hâkim rengi oluşturduğu bir dönemdeyiz.
Dünyada sosyalist ve komünist hareketlerin otuz yıldan beri girdikleri ideolojik bunalımın Türkiye’deki yankısı daha da büyük oldu. Sosyalist hareket meydan okumaya devam etse de bunun siyasal parti alanındaki varlığı son derece marjinal. Bunun şimdilik böyle olduğunu, yenilenmiş bir sosyalist projenin önümüzdeki dönemde etkili bir toplumsal meydan okuma işlevini yerine getireceğini ümit ediyoruz. CHP ve MHP’nin ise tarihsel kökleri, toplumsal tabanları ve hâkim ideolojileri nedeniyle meydan okuyan parti işlevini yerine getirmeleri mümkün değil.
Bugün HDP, Türkiye siyasal alanının, sınırlı da olsa etkili olabilen yegâne meydan okuyan partisi. Watts, Türkiye’de Kürdi partilerin bu işlevinin 1990’ların başından beri oynadığı ve gücü artan rolüne dikkat çekerken, Kürdi siyasetçilerin ve partilerin devletin farklı kurumlarından gördükleri baskı ve zulmün PKK’nin sağladığı meşruiyet kaynaklarının önemini korumasına yol açtığını söylüyor. İktidar partisinin ve onunla artık bütünleşen devlet güçlerinin uyguladığı ağır baskıların Kürdi partilerin, alternatif faaliyetten gelen meşruiyet yaratmalarını engellediğini belirtiyor.
Bugün iktidarın vargücüyle HDP’ye yüklendiği, KCK operasyonlarını DBP’ye yönelik olarak yeniden başlattığı ve bütün bunlara ilaveten Kürt illerinde yaşam hakkı başta olmak üzere, sistemli bir insan hakkı ihlali politikası uyguladığı bir dönemdeyiz. Bunun gerekçesini AKP yönetimi, devlet otoritesine karşı hendeklerle meydan okuma olarak sunmaya çalışıyor. Ama esas gerekçe, artık AKP ile özdeşleşen yerleşik sisteme karşı en çok ses çıkaran, en açık biçimde meydan okuyan partilerin, Kürdi partiler olması ve bunu sandıkta yapmaya devam etmekte ısrar etmeleri.
Türkiye’de egemen sisteme karşı sandıkta meydan okumakta direnenler, ne olursa olsun demokratik siyasetten vazgeçmeme çağrısı yapanlar, geçmişte olduğu gibi bugün de özünde Türk egemen sistemini, kendilerine karşı silahlı mücadele yürütenlerden katbekat daha fazla rahatsız ediyorlar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları