Ahmet İnsel

‘İktidarı bozan kaybetme korkusudur’

21 Şubat 2017 Salı

İnsanlığın çok eski zamanlardan beri bildiği bir gerçektir. İktidar, yani başkaları üzerinde karar alabilme yetkisi, bu yetkiyi kullananları bozar. 19. yüzyılda Lord Acton bunu, “İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar” diyerek özetledi. İşin aslı, iktidarın mutlaklaşmasıyla birlikte bu mutlak yetkileri kullanan kişi veya grubun da giderek daha fazla korkmaya başlamasıdır. Bu nedenle, iktidarın bozma kapasitesi, iktidardan düşme, iktidarı kaybetme korkusuna paralel olarak artar.
Platon, Devlet’in 8. ve 9. bölümlerinde, yönetimi bozulmuş kentleri anlatır. Bu kentlerde yöneticiler ahlaksızlıklarını yurttaşların fark etmeleri ve otoritelerini yitirmekten korkarlar. Bu korku yöneticileri daha fazla baskı ve şiddet yöntemleri benimsemeye götürür. İktidarın şiddeti ve hukuksuzluğu arttıkça, yönetenler yönetilenlerin öç alma arzularından giderek daha fazla korkarlar. İktidarı kaybetmemek artık onlar için hayat memat meselesi haline gelir. İktidarı kaybetme korkusu arttıkça, iktidarda kalma çabası iktidardakileri artarak bozar. Artık iktidarı kaybetme korkusunun esiri olmuşlardır ve bu nedenle akılcı olanı değil, korkunun emrettiklerini yaparlar.
Birmanya’da askeri diktatörlüğe karşı yıllarca mücadele etmiş olan Aung San Suu Kyi, 1990 yılında verdiği bir konferansta, “Bozan iktidar değil, korkudur” deyip devam eder: “İktidarı elinde tutanların bunu kaybetme korkusu ve iktidarın şiddetine boyun eğenlerin korkusu onları bozar.” İktidarın mutlaklaşması kimseye hesap vermemesi demektir. Hesap vermeme ayrıcalığını suiistimal etmek, iktidarı kaybedince hesap verme korkusunu katbekat arttırır. Eğer mutlak iktidarın şiddetine maruz kalanlar da korkudan boyun eğerler ve iktidarın mutlaklığına, hesap vermezliğine rıza gösterir veya gösterir gibi yaparlarsa, iktidar yönetenleri daha da fazla bozar.
Bu nedenle iktidarın belli zaman aralıkları içinde el değiştirmesi, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olmasa da demokrasi için son derece önemli bir dirilik kaynağıdır.
Dün Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber, iktidarı kaybetme korkusunun bugün yönetimdekilerin esas endişesi haline geldiğini açık biçimde gösteriyor. Anayasa değişikliği paketinde bütün gücü tek bir elde toplayan cumhurbaşkanına göreviyle ilgili soruşturma açılması neredeyse imkânsız hale getiriliyor. Bununla yetinmeyip, bu koruma cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanları da kapsayacak biçimde genişletiliyor. Bu yöneticiler için Meclis soruşturması açılması önerisi Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğu tarafından verilebilecek. Şimdiki halde 55 milletvekilinin bunu talep etmesi yeterli. Sonra soruşturma komisyonu kurulması için Meclis üye tam sayısının beşte üçünün oyu gerekecek. Bu engel de atlanır, çoğunluk partisinin hâkim olduğu soruşturma komisyonu Yüce Divan’a gönderme kararı alabilirse, o zaman Meclis üye tam sayısının yüzde 66’sının (400 vekil) evet oyu vermesi gerekecek. Yürürlükteki kural, Yüce Divan için Meclis salt çoğunluğunu yeterli görüyor.
Bütün bunlar gelecekle ilgili denebilir. Ancak anayasa paketi halkoylamasında kabul edilip, yürürlüğe girerse, bu kuralın eskiye dönük işlemlerle ilgili soruşturmalar için de geçerli olacağı iddiası bu güçlendirilmiş “koruma zırhı”nın esas nedenini ele veriyor. İktidarı kaybetme korkusunun kaynağı artık sadece iktidar olanaklarını kaybetme endişesi değil, esas neden hesap verme korkusu.
İktidar mutlaklaşıp, hukuk devleti dışına çıktıkça, iktidardan düşüp hesap verme korkusu artar. Bu korku arttıkça hukuk dışılığa daha fazla yönelinir ve iktidarda mümkün olan en uzun süre kalmak için her yol mubah olarak görülmeye başlanır. Yakın tarih diktatörlüğe, hukuksuzluğa doğru bu “ileri kaçış”ın onlarca örneğiyle doludur.
Türkiye’de seçmenlerin elinde bu korku fasit dairesini kıracak son derece önemli bir fırsat var. Bu fırsat, Cumhurbaşkanı’nın açıkça söylediği gibi, “gücü tek kişiye veren” bu anayasa değişikliği önerisine hayır oyu vermektir. Hayır oyu vereceğini ilan edenlere, bunun kampanyasını yapanlara karşı yürütülen büyük korkutma ve sindirme operasyonu, esas korkanın iktidardakiler ve onların işbirlikçileri olduğunu apaçık gösteriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları