Ahmet İnsel

Hem suçlu hem güçlü (30.05.2017)

30 Mayıs 2017 Salı

Bugün iktidar, Fethullahçı Terör Örgütü’yle ilişkili olma ithamını, kendini en rahatsız eden konularda muhalefeti, aykırı ve eleştirel sesleri susturma silahı olarak kullanıyor. Gerçek habere dayalı gazetecilik yapmak, iktidara karşı ağır eleştiri sınırını aşmayan söz söylemek, hakkını aramak için açlık grevi yapmak gibi “ağır suçların” içine tıka basa doldurulduğu, her yöne çekilebilen bir terör suçu silahı bu. Bu silah, hukuk devletini çiğneyen bütün keyfi yönetimlerde kullanılır. Günümüz Türkiyesi’nde birçok totaliter yönetimin geçmişteki uygulamalarıyla karşılaştırılacak boyutta artık kullanılıyor.
Şimdi bahanesi 15 Temmuz darbe girişimi olan bu keyfi suçlama, keyfi tutuklama, keyfi cezalandırma rejiminin kökleri çok daha eskiye uzanıyor. Bu köklerin arasında, günümüzde terör örgütü üyeliği veya terör örgütüyle ilişkili olmak suçunun yöneltildiği birçok Gülen cemaati üyesi ve sempatizanının yakın geçmişte bilerek ve isteyerek katıldıkları cadı avları var. Ergenekon davasının amacından saptırılması, Balyoz, Odatv, ÇYDD davalarının sahte delil üretilerek, zihniyet polisliğinin ileri örneklerinin sergilenmesi, orduda yandaş personelin önünü açmak için polis-yargı işbirliği içinde geniş bir tasfiye operasyonu yürütülmesi var. AKP Genel Başkanı ve yöneticilerinin büyük çoğunluğunun bunları yapanların arkalarını sıvazlamaları, kendilerini onların avukatı ilan etmeleri, bilerek bu menfur işbirliğini yıllarca sürdürmeleri ve bundan menfaat sağlamaları var.
Zaten tam bu nedenle bugün AKP iktidarı, suçluların telaşı içinde ortalığı toz dumana boğup, yaygara ediyor. AKP’nin baştan ayağa örgüt olarak sorumluluğunun sorgulanmasını, araştırılmasını engellemek için, yargıyı bir tedhiş aracı ve elindeki geniş medya olanaklarını halktan gerçekleri saklayacak koyu bir sis perdesi olarak kullanıyor. Halbuki AKP yöneticileri ve sempatizanları herkesten daha fazla biliyorlar ki, eğer gerçekten Gülen cemaatiyle geçmişte iltisaklı olmak bir suç ise, AKP’nin silme kadrosu az veya çok bu suça bulaşmıştır. AKP örgüt olarak, Gülen cemaati ile sadece pasif temasta değil, son derece aktif bir işbirliği içinde yıllarca oldu. Verilebilecek yüzlerce örnek arasından, 2010’da dönemin başbakanının Pensilvanya’ya teşekkür mesajı yollamasını, 2013 Kasım’ında “cemaat üyeleri şimdiye kadar bizden ne talep ettiler de yapmadık” demesini hatırlatmak yeterli. Tam bu nedenle bugün AKP yöneticileri FETÖ ile ilişkide olma iddiasını kendileri dışında bilkuvve herkesin üzerine atmaya çalışarak, devlet içinde yasadışı yollarla örgütlenme girişiminin suç ortağı olduklarının üzerini örtmeye çalışıyorlar.
15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili yürütülen davalarda telaşla gizlenmeye çalışılan olgular, sorulması engellenen soruların bir kısmı bunlar. Birkaç yıl öncesine kadar Gülen cemaati savunuculuğunda en ön sıralarda yer almış, Ergenekon, Balyoz davalarında ağır hukuk ihlallerini savunmuş bir emekli savcıyı 15 Temmuz darbesini araştırma komisyonu başkanı yapmak da aynı telaşın bir parçası. Sahte belge ile yürütülen davaları “paşaları yargılamak için gerekli” diyerek savunan eski savcının, şimdi nerede gördüğünü unuttuğunu söylediği belgeyle muhalefeti Gülen cemaatiyle ilişkilendirmeye çalışması, AKP iktidarının bu çabasında artık acınacak bir çaresizliğe mahkûm olduğunu gösteriyor. Ne yazık ki, elinde silah olanın, yasal güç olanaklarını elinde tutanın, yani hem suçlu hem güçlü olanın çaresizlik hali, diğer insanlar için tehlikenin en büyük olduğu haldir. AKP hariç bütün Türkiye FETÖ’cüydü diye yaygara yapan iktidarın içinde bulunduğu hal bu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları