Ahmet İnsel

Hama’nın inleyen su çarkları

11 Haziran 2016 Cumartesi

Diyarbakır Sur Mahallesi’nde, Nusaybin’de, Cizre’de, Yüksekova’da sokağa çıkma yasakları kalkıp mahallelere girmek mümkün oldukça, ortaya çıkan tam bir savaş sonrası manzarası. PKK’nin halk ayaklanması beklentisiyle başlattığı “öz savunma” eylemlerinin ve buna orantısız bir şiddetle karşılık veren güvenlik güçlerinin çatışmasının insani ve maddi sonucu orta çaplı bir savaşınkinden farklı değil.
Bugün boşaltılmış, yakılıp yıkılmış mahallelerin sergilediği görüntü, hele yıkıldıktan sonra üzerinden silindir geçirilip dümdüz edilmiş yerleşim yerleri, 1982’de Müslüman Kardeşler’in Hama isyanı sonrasındaki Tavafa ve Kildani mahallelerinin halini anımsatıyor.
Seküler eğilimli Baas diktatörlüğünü ve ondan önemlisi Suriye’nin bir Arap Alevisi klan tarafından ilk kez yönetiliyor olmasını kabullenemeyen, İslami devlet kurma yanlısı Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki kalesiydi Hama. Müslüman Kardeşler, 1979’da Halep Topçu Okulu’nun 50 Alevi öğrencisinin öldürerek yeniden tetikledikleri ve rejim güçlerine yönelik bir dizi suikastla devam ettirdikleri mezhepçi şiddet eylemlerinin ardından, Şubat 1982’de, Hama’da silahlı ayaklanma başlattılar. Aslında rejim karşısında giderek sıkışmalarını bu eylemle aşmayı ümit ediyorlardı. Kentin denetimini birkaç hafta ele geçirdiler. Yerel Baas yöneticileri ve güvenlik güçlerinden epey insanı öldürdüler. Ama Hama’daki ayaklanmaya Suriye’nin diğer kentlerinden bekledikleri yanıt gelmeyince, hem Hama’nın hem Hamalıların çok ağır bir bedel ödemesine neden oldular.
Bir ay süren kuşatmanın ardından Hama’ya giren Hafız Esad’ın küçük kardeşi Rıfat Esad yönetimindeki özel kuvvetler, direnişin yoğun olduğu mahallelerdeki bütün evlere girip şüphelendikleri binlerce kişiyi yerinde infaz etmekle yetinmedi. “Hama şehri hak ettiği cezayı almadı. Ona iyi bir ders vermek gerekiyor” diyen Hafız Esad’ın emri yerine getirildi.
Bu ders, Orta-doğu’nun en eski yerleşimlerinden birinin dokuz mahallesi, yani kentin üçte birinin dinamitle havaya uçurulması ve dümdüz edilmesi olarak verildi. Ölüler enkazın altında bırakıldı. Rejim kentin dümdüz edilen bölgesinin bir anma mekânına dönmemesi için elini çabuk tuttu. Asi Nehri’nin kıyısındaki bu mahallelere hızla modern binalar inşa edildi. O büyük yıkımdan geriye hiçbir iz kalmadı. Bu büyük yıkım ve katliamı kimse yıllarca konuşmadı, konuşamadı. Sadece Asi Nehri boyunca dizili, 20 metre yüksekliğindeki su değirmenlerinin dönerken çıkarttığı iniltinin Hama’nın makus talihine ağladığı fısıltıyla söylendi. Ta ki 2011’de Arap isyanı dalgaları Suriye’ye ulaşana kadar.
1982’de Hafız Esad yönetimi sadece bir ayaklanmayı bastırmakla kalmadı, bir kenti toplu biçimde cezalandırdı. Aynı zamanda Hama isyanı, Hafız Esad’ın 2000’de ölene kadar, hem Suriye içinde hem uluslararası alanda sürekli destek bulup, iktidarını demir yumrukla rahatlıkla yönetebilmesine zemin hazırladı.
Hama’da olanlar unutulmuş gibi gözükse, hiç konuşulmasa da elbette unutulmamıştı. Her ne kadar Hama katili Rıfat Esad, yıllardır Avrupa’da sürgünde yaşıyor olsa da, Baas rejimi, eğer ayağı sürçerse, halkın ilk iş olarak Hama’nın hesabını soracağını bildiği için, demokratikleşme konusunda herhangi bir taviz vermekten hep kaçtı. 2011’de Suriye’de rejimin demokratikleşmesini isteyen yürüyüşler başlayınca, Hama’nın anısı bütün ağırlığıyla geri geldi.
Suriye’de 2011’den beri Hama’nın üçte birinin dümdüz edilmesini kat be kat aşan bir genel şiddet yaşanıyor. Bugün Suriye’nin bütünüyle tarumar olmasında, Hama’da yaşananların bir etkisinin olmadığını iddia etmek mümkün mü?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları