Ahmet İnsel

Fransa’da OHAL’den ‘yumuşak despotizme’ geçiş mi?

18 Temmuz 2017 Salı

AKP hükümetinin 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, OHAL ilan edip, temel hak ve özgürlükleri askıya almasını koşulsuz veya biraz mızırdanarak destekleyenlerin sık başvurduğu örnek, Fransa’da OHAL’in Kasım 2015’ten beri düzenli aralıklarla uzatılmasıdır. Cumhurbaşkanı da hep bu örneği vermeyi ihmal etmiyor. Halbuki bu iki uygulama arasında benzerlik kurmak için birçok gerçeği epey çarpıtmak gerekiyor.
Fransa’da OHAL’in üst üste uzatılmasının nedeni, 2015 Kasım ayında gerçekleşen ve 130 kişinin ölümüyle sonuçlanan İslami Devlet militanlarının Bataclan saldırısından sonra başka saldırıların olmasıydı. Temmuz 2016 sonunda olağanüstü hali kaldırmaya hazırlanan Hollande yönetimi, 86 kişinin ölümüyle sonuçlanan 14 Temmuz 2016 Nice saldırısı sonrasında, karar değiştirmek zorunda kaldı. O tarihten sonra da birçok kişinin ölümüne yol açan İslami Devlet militanları kaynaklı saldırılar oldu.
Buna rağmen, Fransa’da OHAL, ilan edildiği günden beri insan hakları örgütleri, avukatlar, yargıç dernekleri, sol partiler tarafından eleştiriliyor. Yeni cumhurbaşkanı Macron, temmuz ayında OHAL’in son kez üç ay uzatılacağını ilan etti. Ama bunu yapmak için, bugün Fransız senatosunda görüşülmeye başlanacak olan “terörle mücadele ve iç güvenliği güçlendirme amaçlı” yasa taslağının kabul edilmesi önşartını koştu. Zurnanın zırt dediği nokta burası. Üç yüzden fazla öğretim üyesi ve araştırmacının imzasıyla yayımlanan bildiride, bu yasa tasarısı olağanüstü halin olağanlaştırılması olarak değerlendiriliyor.
Yasa tasarısı, terörle mücadele amaçlı kalıcı nitelikte “önleme araçları” getiriyor. Bunlar, şüphe üzerine temel hakların bir kısmını askıya alma olanağı veriyor. Tam bu nedenle, Fransa’da tanınmış bir hukuk profesörü olan Mi reille Delmas-Marty, cezalandırma ile önlemeyi birbirinden tamamen ayırarak, önlemeyi münhasıran bir baskı hedefi haline getirmenin sakıncalarına işaret ediyor. Türkçesi 2012’de yayımlanan İnsanlığa Karşı Suç kitabının derleyenlerinden olan Delmas-Marty’e göre, söz konusu önleme faaliyetleri fiilen cezalandırma demek. Keyfi olarak tanımlanma riski yüksek bir tehlikelilik hali üretiyor. Somut verilere dayalı suçluluktan ayrı bir “potansiyel suçlu” tanımı bu. İdare hukukunda yeni bir güvenlikçi baskı sahası yaratıyor. Masuniyet karinesi ilkesini askıya alırken, ceza hukuku açısından suçu olmayan ama makul şüpheli olarak damgalananların insanlık ailesinden tecrit edilmeleri anlamına geliyor.
Bir insana işlediği suç nedeniyle ceza vermeyi değil, ileride işleyebileceği suçları engellemek için ona bazı müeyyideler dayatmayı öngörüyor yasa tasarısı. Terör şüphesiyle, “olağan hal”de de evde ikamet mecburiyeti, arama, idari kararla kapatma gibi kararların vali veya İçişleri Bakanı tarafından alınmasını mümkün kılıyor. Hele buna jandarma ve polise, izleme ve denetleme faaliyetlerinde, gerekirse özel güvenlik personelinin desteğini alma imkânı tanıması, işi bambaşka bir yere, güvenlik devletinin özelleştirilmesine götürüyor. Delmas-Marty’e göre yasa tasarısı demokratik ilkelerin etrafından sessizce dolanıp, Tocqueville’in öngördüğü “yumuşak despotizme” gidecek yolu açıyor.
Fransa’da OHAL, Anayasa Mahkemesi’nin bile denetlemeye cüret edemediği, darbe girişimi ile hiçbir ilgisi olmayan KHK’lerle, hiçbir temyiz imkânı olmayan son derece ağır idari kararlarla uygulanmadı. OHAL grevleri erteleme bahanesi yapılmadı. Buna rağmen, hükümeti sürekli kaldırma vaadi vermeye zorlayan ağır eleştirilerin hedefi oldu. Türkiye’de sürekli OHAL rejimini teşhir edip eleştirince, Fransa’da “aynı uygulamalara”(!) ses çıkarılmıyor diyen riyakârlara duyurulur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları