Ahmet İnsel

Fransa’da aşırı sağ normalleşirken

08 Aralık 2015 Salı

“Yaklaşıyor!” Fransa’da bölge parlamentoları seçimlerinin ertesi günü, Liberation gazetesinin birinci sayfasında Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen’in fotoğrafı ve bu başlık vardı. Evet, Fransa’da aşırı sağ parti iktidara adım adım yaklaşıyor. 2014’te Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 24.9, 2015 il genel meclisi seçimlerinin birinci turunda yüzde 25.2 oy almıştı. Pazar günü birinci turda oyların yüzde 30’unu alarak, artık Fransa’nın birinci partisi olduğunu tescil etti.
Fransa’da milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri dışındakilere katılım düşük olur. Pazar günü seçmenlerin sadece yarısı oy vermeye gitti. Ulusal Cephe 13 bölgenin altısında birinci geldi. İkinci turda iki bölgeyi alması kaçınılmaz gibi. Bunun üç veya dört bölge olması mümkün. Sarkozy’nin başı çektiği Sağda Birlik listeleri oyların yüzde 27’sini, Sosyalist Parti etrafında oluşan ittifak yüzde 23’ünü aldı. Ulusal Cephe’nin yüzde 40’la açık ara sağ bloKun önünde geldiği iki bölgede, sosyalistler ikinci tura katılmama kararı aldı. Bu “cumhuriyetçi tavır”, sol seçmenlerin ikinci turda aşırı sağı engellemek için sağın adaylarına hiç fire vermeden oy vermeleriyle sonuçlanacak mı? Katılımın ikinci turda beş altı puan artması koşuluyla, belki.
Buna karşılık başka bölgelerde ikinci turda üç liste yarışacak. Fransa’da artık siyasal alan sağ ve sol diye ikiye ayrılmıyor. Bu seçimler yeşiller ve radikal sol dahil, solun toplam oyunun yüzde 35, sağın yüzde 30, aşırı sağın da yüzde 30 olduğu bir tablo ortaya çıkardı. 2017’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda Marine Le Pen’in birinci gelecek olması artık kaçınılmaz gibi gözüküyor. Bu nedenle sağın adaylığını elde etmek isteyen Sarkozy ve sosyalist cumhurbaşkanı Hollande, şimdiden ikincilik için yarışıyorlar. 2017 Mayısı’nda Fransa’da birinci turda ikinci gelen cumhurbaşkanı seçilecek!
Bu çelişkili durum, sadece iktisadi değil, büyük bir siyasal bunalım da yaşandığını gösteriyor. Sol ve sağın toplumsal sorunları çözme kapasitelerini yitirdiklerine dair kanaat yaygınlaşıyor. Sosyalistlerin iktidarda yaşadıkları güven kaybı ne merkez sağı güçlendiriyor ne de sosyalistlerin solunda yer alan parti ve akımları. Ulusal Cephe, hem sağın hem solun umudunu yitirmiş, güven arayışı içindeki seçmenlerinin neredeyse yegâne çekim merkezi gibi çalışıyor. Hareketin kurucusu ve şimdiki liderinin babası Jean Marie Le Pen her fırsatta antisemit çıkışlar yapar, Cezayir’in bağımsızlığa kavuşmasını hâlâ hazmedemediğini gösterir, Nazi işgali sırasında kurulan işbirlikçi Vichy yönetimi nostaljisini beslerdi. Babasının partiden atılması için mahkemede biten bir mücadele veren kızı, “şeytanlaştırılmaya son verme” politikasını on yıldır sürdürüyor. Partinin önde gelen figürlerinin Le Pen ailesinin genç kadınları olması, AB karşıtı ulusal egemenlikçi soldan devşirilmiş siyasetçilerin öne çıkarılması, bu normalleşme sürecinin önemli adımları.
Aşırı sağ parti olma niteliğini yitirmeyen Ulusal Cephe, Fransa’da orta sınıfların ve hızla statü kaybeden işçi sınıfı ve halk kesimlerinin yüzünü döndüğü parti konumunda artık. Sosyal devleti ilkesel olarak eleştirmiyor artık. Yabancılara değil, gerçek Fransızlara daha fazla el uzatmasını savunuyor. Antisemit söylemin yerini Arap-Müslüman imgesi alırken, Charlie Hebdo saldırısından beri hızla artan göçmen/yabancı endişesini körüklüyor. “Beyaz Fransız” halk kesimleri, siyasal yelpazenin sağ ve sol kanatlarını tekellerine almış, iktisat politikalarında aralarında anlamlı farklar kalmamış iki partiyi de “sistem partisi” olarak görüyor. Buna tepki ve öfkeyi ifade etmekle yetinmeyip, “Fransa Fransızlarındır” türünden bir hatta yegâne gerçek alternatif olarak Ulusal Cephe kendini konumlandırıyor.
Gelecek pazar, birinci turda oy vermemiş seçmenlerin bir kısmı “cumhuriyetçi refleksle” sandığa gidip, Ulusal Cephe’nin bazı bölgelerde yönetime gelmesini belki engelleyecekler. Ama bu ahı gitmiş vahı kalmış refleks, Fransa’nın en kalabalık ikinci bölgesini yönetmeye hazırlanan 25 yaşındaki Marion Marechal-Le Pen’in, “herhangi fikir mücadelesini değil kitleleri harekete geçirenini kazandık, şimdi sıra partiler arası mücadeleyi kazanmada” diyerek, işaret ettiği süreci durdurmak için yeterli değil artık.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları