Ahmet İnsel

Fiili durum yaratarak yönetmek

25 Ağustos 2015 Salı

Tayyip Erdoğan, halkoyuyla Cumhurbaşkanı seçilmeden önce de fiili durum yaratmayı, yasa, kural ve demokratik geleneklerin etrafından dolaşmayı alışkanlık haline getirmişti. Bu yönetim biçimi, 2003’te başbakan olmasını izleyen birkaç yıl içinde değil, kendi iktidarına yönelik fiili durum yaratılması tehdidini bertaraf ettikten sonra su yüzüne çıktı. Ergenekon ve onu izleyen davalar aleni hukukdışı yöntemlerle, üretilmiş delillerle, afaki senaryolarla yürütülen büyük bir siyasal temizlik operasyonuna dönüşürken bu davaların savcısı olduğunu ilan etti. Gülen cemaati çevresinin zihniyet polisliğini adım adım uygulamasını savundu.
Sadece siyasal alanda değil, icraatlAr konusunda da fiili durum yaratarak ilerlemeyi marifet olarak gören bir zihniyetin en ileri örneklerini sundu Tayyip Erdoğan ve çevresi. Bu nedenle yürütmenin icraatlarının, -muhalefeti bir kenara bırakalım-, yargı tarafından denetimine karşı hep büyük tepki gösterdi. Eline geçen her fırsatta, idari yargının ve Sayıştay’ın denetim yetkilerini kıstı. Kısamadığı zaman, bu kararları uygulamadı ya da nihai karar alınmadan icraatın geri dönülmez noktaya gelmesi için ahbap-çavuş ihalelerini alelacele yaptırdı. Yakın çevresi hakkında başlatılan yolsuzluk soruşturmalarını fiili durum yaratarak engelledi. Hallaç pamuğu gibi attırdığı hâkim ve savcılara, kuvvetler ayrılığı ilkesini alenen çiğneyerek emirler vermekten geri kalmadı.
Bütün bunlar fiili durum yaratarak iş yapma örnekleriydi. En masumu yürürlükteki yasalarda çoğu zaman kasıtlı olarak bırakılan boşluklardan faydalanarak ilerlemek olan bu fiili durum yönetimi, güçlünün hukukunun hukukun üstünlüğü ilkesine ikame olmasına dayanıyor. Demokratik ilkelere değil, güçlünün iradesine dayanan bu yönetim tarzının askeri darbelerden farkı, serbest seçimlerden asgari bir demokratik meşruiyet elde etmesiydi.
Tayyip Erdoğan’ın ilk kez doğrudan seçmenler tarafından cumhurbaşkanı seçilmesi, yeni cumhurbaşkanına yürürlükteki anayasada belirlenmiş olanlardan daha fazla bir yetki vermiyordu. Ama o, bu yetkinin kendine verilmiş olduğunu ilan etti. 12 Eylül darbesinin sivil kurmaylarının darbeci gücün liderine anayasal çerçevede tanıdığı yetkilerin sınırlarını zorladı. Ve sonunda 7 Haziran seçimlerinin sonucunun seçmenin kendisine talep ettiği yetkiyi vermediğini ortaya çıkarınca, bu sefer seçimlerin yok hükmünde sayılması gerektiğini ima eden, seçim tekrarı fikrini ortaya attı. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı konumunu aynı kişinin birini doğrudan diğerini vekâlet yoluyla işgal ettiği ikiz makamlar olarak gördüğü için, bütün demokratik teamülleri çiğneyerek, Davutoğlu görevi iade edince, hükümeti kurma görevini ana muhalefet partisine veya başka bir parti liderine vermedi. Yasaları hiçe sayıp inşa ettirdiği, fiili durum yaratarak el koyduğu bin odalı sarayını eleştirene hükümeti kurma görevi vermeyeceğini ilan etti. Böyle bir gerekçe, artık elindeki yetkiyi suiistimal etme konusunda bir sınır tanımadığının ve iktidarı bütünüyle şahsileştirdiğinin sadece yeni bir işareti.
Erdoğan’ın izlediği yolun siyasal alandaki en büyük yıkıcı etkisi başka fiili durumların ortaya çıkmasına ve kendilerini bir o kadar meşru ilan etmelerine zemin hazırlamasıdır. Bazı çevrelerin askeri müdahalenin ortamı olgunlaşıyor beklentisi içinde kuytuda el oğuşturmaya başlamaları bunun bir göstergesidir. Bazı yerleşim yerlerinde “fiilen” özerklik ilan eden güçlerin de önümüzdeki günlerde Tayyip Erdoğan’ın fiili meşruiyet anlayışına atıfta bulunması şaşırtıcı olmayacaktır. Bir devletin başı fiili duruma yasal olanla eşit meşruiyet atfettikten sonra, toplum katında bu yola sapacak pek çok güç ve çevre çıkmasına kim şaşırabilir?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları