Ahmet İnsel

FETÖ suçlaması

31 Ekim 2017 Salı

15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde, Gülen cemaatinin yasadışı faaliyetlerine yönelik birkaç dava açılmış ve darbe girişiminden hemen önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Eylül 2015’ten beri yürüttüğü soruşturmayı “FETÖ/PDY Çatı İddianamesi”ne dönüştürüp mahkemeye sunmuştu.
Gülen cemaati hiyerarşisi ile ilişki içinde, yasadışı işlemler yapıldığı iddiasıyla, darbe öncesinde hazırlanan bu iddianameler, Gülen cemaatinin yapısı ve işleyişiyle ilgili önemli bilgiler içeriyordu. Ekim 2015’te açılan Yasadışı Dinleme (cemaatin örgütlenme yapısını son derece ayrıntılı gösterir) ve Nisan 2016’da “cemaat karşıtı gazeteci ve polislere kumpas” davalarında iddia makamının sunduğu bilgi ve suç karineleri, yirmi yıldan beri çeşitli kaynaklardan gelen kısmi bilgileri doğruluyordu. İddianameler, artık alışıldığı gibi, bol gizli tanık ifadesi içeriyor, zaman zaman somut delile dayanmayan suçlamalara yer veriyordu. Bu açıdan kendi hukuki dayanaklarını zayıflatıyorlardı. Diğer yandan, Gülen cemaati yapılanması ve yasadışı faaliyetleri hakkında önemli ve tutarlı bilgiler içeriyorlardı.
15 Temmuz darbesinden birkaç gün önce sunulan “Çatı iddianamesi” Gülen cemaatinin üst yönetici kadrosunu oluşturduğu iddia edilen 72 kişi hakkında hazırlanmıştı. Amaç bölümünde yer alan bir paragraf önemliydi: “Bu örgütün evinde kalan, yurtlarında barınan veya okul ya da dershanelerinde öğrenim gören gençler, dershane, özel okul ve yurtlarda faaliyet yürüten öğretmenler ve yöneticiler, aynı şekilde örgütün emrinde faaliyet yürüten dernek, vakıf, banka veya ticari şirket çalışanları, bu örgütün elindeki işyerlerinde ücretli çalışan emeği ile geçinen kimseler, açıkça bir suça karışmadıkları sürece, sırf bu irtibatları ceza sorumluluğu doğurmadığından özellikle soruşturma dışında tutulmuştur. Fetullah Gülen örgütünün sempatizanı olup bu örgütü dini bir kuruluş sanarak cemaate gönül bağı bulunanlar da soruşturma harici tutulmuşlardır. Fetullah Terör Örgütü’nün suç işlemesi için sorumluluk alan yönetici veya üye olarak azmettirdiği ya da iştirak ettiği suçlardan sorumlu tutulması esastır.” Bu hukuken doğru bir ayrımdı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, darbeye gerçekten teşebbüs etmiş ve bunun hazırlığına katılmış kişilerin tespit edilip, yargılanması da hukuken doğruydu. Ancak darbenin Allah’ın bir lütfu olduğunu ilan eden zihniyet, bunu bir cadı avına dönüştürdü. “FETÖ” bağlantılı olma suçlaması, Çatı davası iddianamesinin “özellikle soruşturma dışında” tuttuğu kişileri kapsamakla yetinmedi, Gülen cemaatini yıllardan beri eleştiren, ona karşı mesafeli duran kişileri de kapsamaya başladı. Geçmişte cemaatin hukuk devleti ilkelerini çiğneyen, yasadışı girişimlerini eleştirenleri, önce 28 Şubat zihniyetinin devamcısı olmakla, 2009’dan itibaren Ergenekonculukla suçlayanlar, 17-25 Aralık’tan ve özellikle 15 Temmuz’dan sonra FETÖ avcılığında birbirleriyle yarışmaya başladı. “FETÖ ile iltisaklı olma” suçlaması, “açıkça suç işlemiş olma” kriterini bir kenara atarak, despotik tüm yönetimlerin benimsediği iç düşman yaratma politikasının aracına dönüştü. Gülen cemaatine yönelik, hukuken güçlü ve etkili soruşturma ve yargılamalar büyük ölçüde amaçlarından saptırılmaya başlandı.
Bugün iktidar, 15 Temmuz darbe girişiminin niteliği ve gerçek sorumluları hakkında yarattığı sis perdesini daha da koyulaştırmaya çalışıyor. “FETÖ” ve “darbe” suçlamalarını olur olmaz herkese yönelterek, bu puslu havada gizli pazarlıklar için rehin alarak, suç icat ederek, akla hayale gelmez bağlantılar kurarak, bir tedhiş ortamı yaratıyor. Bu aynı zamanda, cemaate yönelik haklı ve güçlü suç ithamlarını itibarsızlaştırmak, inandırıcılıklarını zedelemek için yapılması gereken ne varsa yapmak demektir. İktidar ve yargısı tam da bunu yapıyorlar. Acaba neden?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları