Ahmet İnsel

Allah’ın lütfu, şok politikası

03 Eylül 2016 Cumartesi

16 Temmuz’da, sabah saat 4 civarında, menfur darbe girişiminin bastırıldığı büyük ölçüde belli olduğu sırada, uçağı Atatürk Havalimanı’na yeni inen Cumhurbaşkanı, ilk konuşmasını yapmıştı. Darbeyi, “Allah’ın büyük bir lütfu” olarak tanımlaması herkesin dikkatini çekmişti. Tayyip Erdoğan o sırada lütuftan ne kastettiğini, “Tertemiz olması gereken TSK’nin temizlenmesine vesile olacak bir hareket” olarak açıklamıştı. Aynı gün Kısıklı’da yaptığı konuşmada bu lütuf temasını tekrarlamış, “Kimin ne olduğu çok iyi ortaya çıktı” diyerek, çok daha büyük bir temizlik operasyonunun işaretini vermişti.
Darbe girişiminin üzerinden bir buçuk ay geçti. Temizlik politikasının TSK ve diğer kurumlar içindeki gerçek darbe suçlularını hedef almakla yetinmediği ortaya çıktı. Darbenin toplumda yarattığı şok etkisi, bir şok politikasına dönüştü.
Şok politikası, gerçekten şok edici bir olayın yarattığı şaşkınlık, korku ve çaresizlik duygusunu fırsat bilerek, bunun etkisini canlı tutacak hamleleri art arda devreye sokmaya, sersemleme halini sürekli kılmaya dayanır. Bu sayede, gücü elinde bulunduranın arzuladığı değişimler dirençle karşılaşmadan gerçekleştirilir. Naomi Klein, neoliberal düzenin böyle bir felaket ve şok politikasıyla nasıl kalıcı kılındığını gösteriyor (Şok Doktrini, Agora Kitaplığı).
Şok politikası, siyasal ve hukuki alanda uygulandığında genellikle olağanüstü hal görünümü altında sürdürülür. Olağanüstü halin temel niteliklerinden biri, yasama, yürütme ve yargı güçleri arasındaki ayrımın başlangıçta geçici olarak kaldırılması ama bunu kalıcı kılacak yönetim uygulamalarının hayata geçirilmesidir. Hukuk düzeninde kurmaca bir boşluk yaratılıp zorunluluk hali gerekçe gösterilerek bütün güçlerin yürütme erkinde toplanması sağlanır. Yaşanan şok etkisi de canlı tutularak, bunu yeni düzenin kurulmasını sağlayacak “tertemiz” yani boş ve dirençsiz bir sayfa açılması politikasına dönüştürülür.
Darbe girişimini izleyen olağanüstü hal yönetimi uygulamaları dört dörtlük bir şok politikasına dönüştü. Bazı temel haklar geçici ve sınırlı olarak askıya alınmakla yetinilmedi, hukukun evrensel ilkeleri büyük ölçüde yürürlükten kaldırıldı. Bunların başında toplu cezalandırma uygulaması geliyor. Ceza sorumluluğunun şahsiliği, istisna hali olmayan, evrensel bir hukuk ilkesidir. Bugün terör örgütleriyle mücadele gerekçesiyle bu ilke yürürlükten kalkmış durumda.
Yegâne somut “suçları” Gülen Cemaati etki alanındaki gazete, internet sitesi ve televizyonlarda yazı yazmak veya program yapmak olan, isimlerini burada tek tek saymanın mümkün olmadığı onlarca kişi bugün toplu cezalandırma politikasının mağdurları. Tek suç delili Asya Bank’ta hesap açmak olan kişilerin tutuklanması veya işten atılarak cezalandırılması da şok politikasının bir parçası.
Suçta ve cezada kanunilik, ceza ile kusurun orantılı olması, masumiyet karinesi ilkelerinin ve adil ve dürüst yargılanma hakkının askıya alınışını yalnız Gülen Cemaatine yönelik toplu cezalandırma uygulamasında görmüyoruz. Özgür Gündem’in, simgesel bir organ olan danışma kurulunda isimlerinin yer alması, Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay gibi terör ve şiddet eylemleriyle ilişkilendirilmesi mümkün olmayan kişilerin terör örgütü üyeliği nedeniyle tutuklanmasını mümkün kılıyor. Bu tutuklamalar, PKK’nin terör ve şiddet politikasını eleştiren ama Kürt siyasal hareketinin haklı ve meşru taleplerini destekleyenleri hedef alarak, bir şok etkisi yaratmayı amaçlıyor. Böyle bir dayanışmayı kriminalize ederek, caydırma amacı güdüyor.
Kanlı darbe girişiminden kamu sınav sorularını çalmaya veya sahte suç delili üreterek insanları yargılamaya kadar, birden çok ve farklı suçu Gülen Cemaatinin ilişki ağı içinde örgütlü biçimde veya münferit olarak işlemiş kişilerin bulunup cezalandırılması elzemdir. Şiddet eylemlerini gerçekleştirenlerin, bunları örgütleyenlerin veya açıkça destekleyenlerin cezalandırılması da. Ama bugün bu amaçları katbekat aşan ve dalga dalga genişleyen bir bastırma ve sindirme politikası yürürlükte. Dört koldan yürütülen gözaltına alma, tutuklama, müsadere, görevden el çektirme ve toplu işten atmalarla toplum iyice sersemletilip tepki veremez hale getiriliyor. Lütuf, şok politikasıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları