Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

'Masumiyet Müzesi' ya da Birey Nedir?

27 Nisan 2012 Cuma
\n

\n

\n

\n

Orhan Pamuk, kurduğu ve kapılarını açmak üzere olan Masumiyet Müzesi ile ancak bir yazarın hayal edebileceği ve üstesinden gelebileceği bir projeyi gerçekleştirdi. Şimdi iş, hem toplum hem de birey olarak bizlere kaldı. Bu müzeyi nasıl yorumlamalıyız? Gezerken, neyi gezmekte olduğumuz sorusunun doğru yanıtını nasıl bulmalıyız? Bu müzenin bundan böyle düşünme eylemlerimize istersek eğer!- hangi yeni kulvarları ekleyeceğini yeterince anlayabilmek için kendimize neleri rehber edinmeliyiz?\n

\n

Gerçi Orhan Pamuk, bu sorular bağlamında da bize yardımcı olabilmek için bir yazar olarak elinden geleni yapmış. Kaleme aldığıMütevazı Manifesto, gerek günümüzün dünyasında müze olgusuna artık nasıl bakılması gerektiği gerekse bireyin tarihikavramının yorumu konusunda bol ipuçları sunan bir metin. Ama bu metni, toplumsal ve bireysel bağlamda iç dünyalarımıza dal budak sarmış bir alışkanlıktan, özellikle düşünce açısından her rehbere bir reçete gözüyle bakma alışkanlığımızdan bütünüyle sıyrılarak değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü ancak bunu yapmayı başarabildiğimiz takdirde, artık bireyin tarihini neden ön plana çekmemiz gerektiğini ya da artık insanın tarihine yabancı kalarak insanlığın tarihine eğilmenin neden sonuçsuz bir çaba olarak kalacağını yeterince kavrayabiliriz.\n

\n

Orhan Pamuk, dünyada bir ilk olan bu girişimiyle bir yazarın hayatını anlatmıyor. Bir yazarın bir romanının öyküsünü anlatmıyor. Yaptığıne kadar vurgulansa azdır!-, bir yazarın bir romanındaki baş kişilerin yaşamlarını, o kişilerin yaşamları boyunca günlerin akışı içerisinde en yakın çevrelerinde yer almış nesneler ve belgeler aracılığıyla belli bir mekânda görselleştiriyor. Yani biz, bu müzeyi gezerken, bakışlarımızın dokunduğu hiçbir nesnenin gerçek yaşamda yer almış hiç kimse tarafından kullanılmadığını, daha doğrusu, kullandıkları söylenenlerin (romandaki Kemal ile Füsunun) onları kullanmadıklarını, çünkü romandaki Kemal ile Füsunun gerçekte hiç yaşamamış olduklarını bileceğiz.\n

\n

Ama zihnimizin enerjisini biraz daha zorlarsak eğer, ya da şöyle diyelim, müzeleri gezmek bağlamında telkin yoluyla edinilmiş, alışılagelmiş edilgin tavrımızı bir yana bırakıp Masumiyet Müzesinde artık etkin kişiler olmaya karar verirsek, bildiklerimiz asla yukarıdakilerle sınırlı kalmayacak. Çünkü o sınırı bir kez aştıktan sonra bileceğiz ki, örneğin hiç yaşamadıklarını bildiğimiz, birer kurmaca kişi olan Kemal ve Füsun, aslında, hem de yüzlerce yıl, hep yaşadılar ve bugün de yaşamaktalar. Her zaman bu adlarla değil. Başka adlarla. Ama o bireyler, hep vardılar; bu yüzden kullandıkları, değdikleri, süründükleri, bakışlarını gezdirdikleri ya da koklamayı sevdikleri bir şeyler de hep vardı; istesek, biz de elimizi uzattığımızda bunların çoğuna dokunabilirdik.\n

\n

Ama istemedik. Daha doğrusu, genelde istemeyi de düşünmedik. Gürültülü tarih anlayışını ve arayışlarını arkamızda bırakıp tekil bireylerin yaşamlarının kuytuluklarında gezinmeyi bir türlü akıl edemedik.\n

\n

Yoksa cesaret edemedikmi demeli? Hani, böyle gezinmeye kalkışırsak, yolun bir yerinde kendimizle de karşılaşabiliriz korkusuyla mı? Ama böyle bir karşılaşmayı göze almadan birey olabilmenin yolu var mı?

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları