Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
‘Ölmek’ ve ‘yaşamak’ arasında...
Kimi zaman “Ölmek istiyorum” diye haykırırken buluyorum kendimi: Örneğin: Eğitim cemaatlere, Ensar Vakfı’na, Taliban düşüncesine teslim edilip gençlerin geleceği yok edildiğinde... Kayyumlu Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları izlediğimde... Katillerin korunup Osman Kavala’nın yeniden yargılama isteği reddedildiğinde; tek delil olmadan Gezi tutukluları hâlâ zindanda tutulduğunda... Medeni Kanun’da kadınların kazanılmış hakları teker teker yok edilirken (Neymiş, sadece kızlık soyadı kullanılırsa aile bütünlüğü bozulurmuş!) Senenin ilk altı ayında 205 kadın katledilirken ve 117 kadın da “şüpheli” ölü bulunmuşken... Gazeteciler tehdit edilirken... Kısaca ülkemin geleceği karartılırken ben ölmek istiyorum!
Ancak memleket sorunları dışında kişisel sorunlar da var: “İşler” ya da kendi icat ettiğim “sorumluluklar” altında ezilirken okumadığım kitaplar, izlemediğim oyunlar, görmediğim sergiler, yanıt veremediğim mektuplar hakkında tepkiler alırken... İş bulma, eğitim bursu, sağlık hizmeti taleplerine karşılık veremediğimde de kahroluyorum! Ve “Ölmek istiyorum!” Dostlarım, “Her talebi bunca kişisel alma” dese de başka türlü olmuyor! (Bunca kişisel yakınma, tatil alma zamanı geldi diyor.)
Ama sonra bir an geliyor ki “İyi ki yaşıyorum, iyi ki yaşıyorum” coşkusuna kapılıyorum. Özetle “Ölmek istiyorum” ile “İyi ki yaşıyorum” arasında gidip geldiğim bir hayat benimkisi. “İyi iki yaşıyorum” diye sayıklamalarımın sonuncusu iki akşam önceydi.
MUHTEŞEM KONSER
ENKA Açık Hava Tiyatrosu’ndaydı. Fazıl Say piyanoda, dünyayı fethetmeye ilk adımlarını çoktan atmış genç flüt sanatçısı Aslıhan And’ın ilk düo konseriydi. Yaz konserlerinin ilkini Fazıl Say’ın, Gershwin’den uyarladığı “Summertime” parçasıyla açmak... Ardından pandemi döneminde bestelediği “Yeni Hayat” piyano sonatı... Gün içindeki müthiş yağmurlardan sonra akşam yıldızların altında ve yıldızlı bir sahnede Fazıl’ın yaratıcılığına ve ustalığına tanıklık etmek harika bir ayrıcalıktı!
Konserin ilk anından başlayarak kendini evinde hissedermiş gibiydi. Zaten söyledi de “Burası benim ailem” diye. Her parçadan önce konuşması, Aslıhan And’ı tanıtması, çalacakları parçaları açıklaması dinleyicilere de ev ve aile atmosferini bulaştırıyordu. Tek boş koltuk yoktu. Ayrıca dinleyicinin ilk andan konserin son anına dek adeta soluğunu tuttuğu bir sessizlik içinde dinlemesi de çarpıcıydı.
Aslıhan And, İstanbul Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi, Tekfen Filarmoni ve CRR Senfoni Orkestrası solo flütisti. Bugüne dek dünyanın birçok yerinde önemli festivallerde, salonlarda konser vermiş. Galway Flüt Festivali’nde (İsviçre) “Yükselen Yıldız” ödülünü kazanmış. Aslıhan And’ın çalışındaki yetkinliği kadar, sahnedeki duruşu, duyarlılığı ve beden dilinin de beni çok etkilediğini söylemeliyim.
İki çok zor parçada (Schubert “Arpeggione” ve C. Franck “La Majör Piyano ve Flüt Sonatı”), sonra da yine Fazıl Say’ın Portreler eserinden (babası Ahmet Say ve Şarık Tara için bestelediği iki portrede) ikilinin iletişimi, uyumu ama aynı zamanda ustalıkları, biz ölümlü dinleyicilerin mutluluğu oldu.
Bu konser bana yaşama sevinci verdi. Böyle insanların, böyle gençlerin yetiştiği bir ülkeden de dünyadan da umut kesilemezdi.
FİKRİ TAKİP: GÜZİN DİNO
Perşembe günkü “Güzin Dino’nun mezarı kurtarılmalı” yazımdan sonra çok gelişme oldu. O gün bugün telefonum hiç susmadı. Yüzlerce kişi, onlarca kuruluş, “Ne yapabiliriz” diye soruyordu.
(O yazıda Güzin Dino’nun mezarını ziyaret eden ve olayı ortaya çıkaran kişinin Ahmet Oltan olduğunu yazmıştım Ahmet değil Mehmet Oltan’mış. Düzeltir, Mehmet Bey’den ve okurlardan özür dilerim.)
Yazımın yayımlandığı gün Aşiyan’daki aile mezarlığının sahibi Rasih Nuri İleri’nin varislerinden Esin İleri telefonla aradı. “Güzin Dino’yu, Aşiyan’da dayımın (Abidin’in) yanında istememek ne demek! Böyle bir şey aklımıza bile gelmez. Annem de ben de elbet isteriz ama bizim o mezarlıkta sadece yüzde 50 hakkımız var” dedi.
R.N. İleri’nin oğlu Mehmet İleri aramadı. Ben aradım. “Güzin öldüğünde babam hayattaydı. Evet, doğrudur. Babam Güzin Hanım’ın oraya gömülmesini istemedi” dedi. Bu arada bir de şunu öğrendim. Güzin Dino’nun Aşiyan’a gömülemeyeceği ortaya çıkınca önce Paris’in ünlü Montparnasse Mezarlığı düşünülmüş ancak Güzin Dino’nun annesinin mezarı olan Paris banliyösündeki Thiais Mezarlığı’na defnedilmiş. Annenin de mezar kirası uzun süre ödenmediğinden o da zaten çoktan yok olmuş.
Sevgili okurlar, bu meselede ben fazla yoruldum ve yıprandım. Konu emin ellerde. Fransa tarafında Güzin Dino’nun manevi kızı Gaye Petek, canla başla uğraşmakta. İstanbul tarafında ise konuyu İBB’de Mahir Polat’ın ellerine teslim ettik. Benden bu kadar.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Mahruki yine yandı
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Özel görüşmenin ayrıntılarını açıkladı!
- Kılıçdaroğlu mahkemeye davet etti!