‘Bir İstanbul Üçlemesi’ ve ‘Bazen / Hep / Birlikte’ film festivalinde gösterimde: Yaşasın sinema!

25 Nisan 2024 Perşembe

En kısadan söyleyeyim: Bayram akşamlarının birinde muhteşem bir doğada, çocuklar ve torunlar arasında, gökyüzündeki yıldızlara uzanırken ayağım yerden kesiliverdi ve düştüm. Sonuç: Kaburgamı kırdım. O gün bugün yazılara ara vermek zorunda kaldım. Doktor Ezgi Cesur’a kendimi teslim etmişken şart koştuğu “dinlenme” kuralını iki kez bozdum. 43. İstanbul Film Festivali (IKSV) beni baştan çıkardı. İyi ki de çıkarmış! 

FERZAN ÖZPETEK: İYİLİK

Ferzan Özpetek’in yıllar içinde yarattığı sinema dili, beni oldum olası hep büyüledi. İki şehrin (İstanbul- Roma) iki farklı kültürün (Türkiye ve İtalya) en güzel, en çoksesli, çok renkli özelliklerini harmanlayan o dil bize hep yaşamın güzelliklerini, hayatın nimetlerini, geleneklerden günümüze uzanan zenginlikleri sundu. 

Film festivalinde izlediğim “Bir İstanbul Üçlemesi” yukarıda bir çırpıda saydığım özellikleri barındırıyor. Üçleme Meze, Müzik ve Muhabbet başlıklı üç bağımsız kısa filmden oluşuyor. Üçünün ortak noktası: iyilik ve sevgi! 

“Meze”de düş kırıklığı yaşayan, kendi düğününden kaçan Gelin’in, en travmatik gününün muhteşem bir sofrada dostlarla sarıp sarmalanıp sevgi, şefkat ve müthiş bir kadın dayanışmasıyla adeta bir şölene dönüşmesini izliyoruz. Oyuncular: Ahsen Eroğlu, Serra Yılmaz, Ayta Sözeri, Aslı İnandık. 

“Müzik” (ki benim en sevdiğim) rastlantılarla örülü olsa da hayatın büyüsüne işaret ediyor, “Anayurdumuz çocukluğumuzdur” ilkesini çağrıştırıyor. Başrollere Burak Yamantürk ve Yiğit Kirazcı. 

“Muhabbet” en otobiyografik olanı. Özlem üzerine bir film. Bir insana, bir kente, aileye, bir dosta duyulan ve hiç dinmeyen özlemin filmi... Başrolde Kubilay Aka. 

Her üçünü de İstanbul’un eşsiz güzelliği ve muhteşem rakı sofraları taçlandırıyor. Benim şaşırdığım, öfkelendiğim, aklımın almadığı ise bu film, İtalya’da Netflix’te izlenme rekorları kırarken Türkiye Netflix’te gösterilmemesi! Bu kadar da korkulmaz ki MİLLİ İÇKİMİZDEN!!! Yeryüzünde içkisiz film mi var!

DİDEM PEKÜN: İÇTENLİK

Didem Pekün’ün adı, benim belleğime “Tülay German: Kor ve Ateş Yılları” belgeseliyle kazınmıştı... 60, 70’li yılların o muhteşem sesini, o eşsiz müzisyeni arşiv görüntüleri ve sanatçının otobiyografik kitabından okuduğu metinlerle oluşturmuştu. O gün bugün sayısız deneysel filme, enstalasyon, video sanatı ve belgesele imza eden genç sanatçının ilk uzun metraj filmi “Bazen / Hep / Birlikte” adını taşıyor. Sahne sanatlarıyla ilgilenenler bilir. Bizim muhteşem bir modern dans, performans topluluğumuz var. “Çıplak Ayaklar Kumpanyası”. Kurucusu, yöneticisi, dansçı ve koreograf Mihran Tomasyan. Onlardan izlediğim her temsil hâlâ içimde yaşamaktadır. Didem Pekün, Mihran Tomasyan üzerine bir dans filmi çekmek üzere yola çıkmışken olay, dans filmi olmanın çok ötesine geçmiş. Kendine özgü bir dili olan; tarihsel süreci, İstanbul’da “öteki” olmayı, kenti de keşfetmeyi içeren; bir hesaplaşmaya evrilen, çok şiirsel, çarpıcı imgelerle dolu bir esere dönüşmüş. Bedenin, devinimin sınırlarını zorlarken aynı zamanda bir düş ülkesinin aranması da diyebilirsiniz... Petros Nousias’ın görüntü yönetmenliği ve Berke Can Özcan ile Elena Margarita Kakaliagou’nun müzikleriyle şahlanan filmi en iyi tanımlayacak sözcük içtenlik; en iyi kavram ise umut... Filmin sonunda yönetmen ve tüm katkıda bulunanlar sahnede soruları yanıtlarken filmin ortak yapımcısı Melek Ulagay’ın Türk ve Ermeni genç sinemacıların co-prodüksiyonlarını desteklemek için kurulan ve yaklaşık 15 yıldır çalışmalarını sürdüren “Türkiye – Ermenistan Sinema Platformu”nu anması, “Burada olması gereken Osman Kavala ve Çiğdem Mater, hapiste oldukları için aramızda değiller” demesi büyük alkış alırken hepimizi bir kez daha o “düş ülkesi” arayışına zorluyordu!

Sonsöz: İyi ki sinema var! İyi ki İstanbul Fim Festivalimiz var!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dans hayattır 2 Mayıs 2024
Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları