100. Arena di Verona Opera Festivali (2): Ustalara saygı

06 Ağustos 2023 Pazar

Bir yanda sevgili arkadaşım, kitaplarını ve yazılarını ilgiyle izlediğim Barış Pehlivan’ın sırf siyasi nedenlerle, kin, öfke, intikam duygularıyla yeniden hapse atılma tehlikesi; öte yanda geçen hafta yaşadığım birbirinden değerli anları yazıya dökmek... Bu ne büyük parçalanma ne amansız çelişki. Ama öyle işte. Önceki gün sizlerle paylaştığım çarpıcı Aida’dan sonra 100. Arena di Verona izlenimlerine devam ediyorum:

Verona Opera Festivali sadece bir sanatsal olay değil, aynı zamanda dev bir turizm endüstrisi. Festival yetkilileri festival sırasında kente bir milyon turist akın ettiğini, bu sayının yüzde 45’inin yabancı ülkelerden geldiğini belirtiyor. Bunun otel, restoran, yeme içme, alışveriş, tur operatörleri, hizmet sektörü, çevre turizmine katkılarını siz tahmin edin. Bu çerçevede, her akşam Arena’nın en mükemmel en şaşalı prodüksiyonlara ve opera dünyasının ünlü isimlerine yer vermesi kaçınılmaz.

(Tosca final sahnesi...) 

CALLAS VE ZEFİRELLİ 100 YAŞINDA 

100. Arena di Verona Opera Festivali’ne, 100. yaşını kutlayan iki dünya şöhreti, iki usta daha vardı. Ölümsüz Maria Callas ve sinema, tiyatro ve operanın eşsiz yönetmeni Franco Zefirelli.

Festival ikisine de saygı duruşunda bulunmaktan geri kalmadı. Maria Callas için hazırlanan dev sergi “Maria Callas: Sonsuza dek Divina” gelmiş geçmiş bu olağanüstü divanın Verona kentiyle ilişkisini vurguluyordu. Daha 23 yaşındayken mesleğinin başında 1947’de Verona Arenası’nda söylemeye başlamıştı. 1854 yılına dek o sahneden inmemişti. (Devamı bir başka yazıda...)

Zefirelli’nin Verona’ya gelişi çok daha sonra. İtalyan yeni gerçekçi sinema akımı içinde yoğrulup Visconti’nin asistanı olarak parladıktan sonra sinema, tiyatro ve operanın her alanında şaheserler yaratmış olan usta, 1995’te “Carmen”le geldi ve ölümüne dek (2019) bir daha hiç terk etmedi. Sahneye koyduğu eserler bugün dahi onun yorumuyla sunuluyor. Bu yılki festival sahnelediği üç operayı programına almıştı: “Carmen”, “Madama Butterfly” ve “La Traviata”. Onun rejisiyle ilk ikisini önceden izlemiştim, üçüncüyü seçtim. 

Verdi’nin “La Traviata”sında, kısacık yaşamında, aşkın her mevsimini yaşayan Violetta’nın (Lisette Oropesa) öyküsünü, Zefireli o dev sahne için aklınıza gelebilecek en görkemli, en şaşaalı biçimde ve klasik bir anlayışla sahnelemişti. Zefirelli’nin çektiği ve tüm dünyada çok popüler olan filmin (1983), sahneye taşınmışını izledik. Ölümle başlayıp, aşkın, coşkunun doruklarında gezinip fedakârlık, onur, gurur kayalarına çarpıp ölümle sonuçlanan, her evresi müzikle taçlanan öykü... Ama şaşaa ve görkem yalnız Zefirelli’ye özgü değil. Arenanın kimyası bunu gerektiriyor.

(La Traviata) 

YAŞAMIN YANSIMALARI 

İzleyebildiğim öteki iki eser Puccini’nin “Tosca”sı ve Verdi’nin “Nabucco”suydu. İkisi de siyasi ve dini baskıyı, zulmü işleyen iki opera... (En mutlu, en güzel anlarda bile siyasal ve dinsel baskı ve zulmü düşünen, sadece ben miyim acaba?)

Arjantinli yönetmen Hugo de Ana’nın yorumu (sahne, giysi ve ışık tasarımı da ona ait) şimdiye dek gördüğüm sahnede baskıyı, zulmü en çok hissettiren “Tosca” prodüksiyonu oldu. 1800’lerin çalkantılı İtalya’sında, dinci ve siyasi güç kavgasında, kaçan kovalayan, çapulcu devrimci sanatçı arasında üç insan. Ünlü artist Floria Tosca (Aleksandra Kursak), ressam Cavaradossi (Roberto Alagna) ve polis müdürü Baron Scarpia (Luca Salsi)...

Biraz önce arenanın kimyası gereği sahnede yaratılan görkemden söz ettim. Bu prodüksiyonda yukarıda adlarını andığım opera dünyasının bu çok ünlü üç sanatçı arasında da muhteşem bir uyum vardı. (İlk ikisi gerçek hayatta da karı koca.)

Verona’da doğmuş yaşamış Gianfranco de Bosio’nun sahnelediği “Nabucco” ise belki 500 kişilik korosuyla, sahnede kurulan ve yıkılan Babil kulesiyle opera, müzik ziyafeti sunarken aynı zamanda Ortadoğu’da İÖ’sinden günümüze pek bir şey değişmediğini bana anımsatıyordu. Verona’ya dönecek olursam: Eserin o çok ünlü “Esirler Marşı”nın 20 bin kişinin dinmeyen alkışlarıya iki kez tekrarlandığını belirtmeliyim. Alkışlar yine de dinmeyince Şef Alvise Casellati, “Lütfen geç oldu, izin verin operaya devam edelim” diye izleyicilerden ricada bulundu. Tarkan konserinde miyim operada mı anlayamadım!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları