Zafer Arapkirli

Tayyare medyası

28 Şubat 2020 Cuma

Biri, “Zihni Sinir Procesi” niteliğinde bir şey icat ediyorsa, bilin ki Türkiye’de yapılmıştır. Medya alanında da bütün dünyayı hayretler içinde bırakacak bir şey icat ettik:

Tayyare gazeteciliği...

Bunun tarifine geçmeden önce, eskiden (AKP öncesi) çok eleştirilen bir uygulamayı anlatmam lazım. “Akreditasyon Sistemi”... O da şöyleydi:

Devletin ya da “müesses nizam”ın uygun görmediği basın yayın organlarından insanlar (ki bunlar, yine o müesses nizamın uygulayıcıları tarafından ‘marjin’ de kabul edilen ya Kökten İslamcı ya da Ayrılıkçı kesime mensup yayın organlarıydı) kamu kurumlarının ve devlet insanlarının faaliyetlerine alınmazlardı. Bir tür “güvenlik kaygısı” da söz konusuydu burada. Yasakçıların, uygulayıcıların kafalarında yatan zihniyet (katılmasam da) şu olabilir: “Bunların örgütsel bağlantıları vardır. O yüzden Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay MİT vb. kurumların binalarına girip çıkmaları doğru olmaz...” 

Günümüzde, bu bambaşka bir sistemle yer değiştirmiş durumda. Daha kaba bir ayrım getirildi şimdi.

Ya iktidar yandaşı olacaksın, ya da yoksun.

Zaman zaman “Artık bunu da yasaklarsak millet bize ne der?” saiki ile, reytingi yüksek FOX Haber gibi televizyon muhabirlerinin istisna olduğu ama onların da “Riyaseti Cumhur Tayyaresi”ne alınmadığı bir sistem.

Bu Riyaseti Cumhur Tayyaresi denen mekân çok önemli. 5Y1B medyasının “Başkanlık” diye andığı sistemin önemli mabetlerinden biri burası. İç - dış destinasyonlara yapılan “Başkanlık” seyahatlerinde bir masanın etrafına toplanan ve alayı “muhalif olmayan” muharrirlerden ve muhabirlerden müteşekkil medya heyetinin “sorular sorduğu, yanıtlar aldığı” masalı altında, bildiğiniz “demeç” veriliyor. Daha doğrusu “dikte” ediliyor. Daha da doğrusu “tape” (konuşmanın yazıya dökülmüş hali) şekline getirilip, servis ediliyor. Arada “soru” görünümü altında futboldaki “muz orta” (al da golü at) misali cümlelerle “Başkan” coşturulup, pırıltılı bir haber manşeti imal ediliyor.

Buna ben “Tayyare Gazeteciliği” diyorum. Bunlara da “Tayyare Medyası”...

İşin bu yanını, yani mesleki etik, ahlak, teknik hatalar tarafını geçelim.

Bir de yasadışı, usulsüz tarafı var. Oda şu:

Senin benim, yani muhalif olarak kategorize edilen ve “duymak, görmek istemedikleri” gazetecilerin ve onların kurumlarının da ödedikleri vergilerle sağlanan yakıtla havalarda uçan ve tüm masrafları da o vergilerden karşılanan o uçak ve içindekilerin geçecekleri sözde “haber”lere muhtaç kalmak... Ben, bir “yandaş olmayan” gazeteci (gazete, TV, ajans vs.) olarak o uçaktaki “Tayyare Heyeti”nin yazdıkları üzerinden mi haberdar olacağım Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın anlattıklarından?

Nereden bileyim neyi nasıl yansıttığınızı? Çıkan “tape”yi kimin nasıl montajladığını? Belki de zehir zemberek hataların ya da korkunç önemli bilgilerin “süzgeçten, sansürden, imbikten” geçirilip geçirilmediğini? En önemlisi de benim sormak istediğim soruları korkup, ürküp, tırsıp, sinip soramayan insanların katıldıkları ve benim alınmadığım, benim önüme 24 saat sonra düşen bir “basın toplantısı veya brifing” üzerinden ben nasıl olur da kendi okurumu izleyicimi bilgilendireceğim? 

Bu düzeni değiştirmedikçe, bu düzeni ortadan kaldırmadıkça, Türkiye kamuoyunun sağlıklı habere ve bilgiye erişimi olduğunu söylemek mümkün mü? Oraya katılan, çağırılan, davet edilmeyi kendisine yedirebilen ve içine sindirebilen tüm meslektaş saydığım insanlara da (ki bazılarını hala bu kategoriye koyabilirim) açık bir mesajım olsun bu yazdıklarım.

HDP ve ‘Açık ittifak’

Bir süredir, iktidar cenahının siyasetçisinin ve 5Y1B lağımının marifeti ile  siyasetin odağına oturtulmaya çalışılan bir söylem var:

“CHP, HDP ile açıktan ittifak niye yapmıyor? Bakın, HDP’li Pervin Buldan böyle bir çağrı yaptı. Şeffaf olalım, açıktan kolkola girelim artık demeye getirdi. E haydi...” diye bir hafif yollu kışkırtma da içeren.

Maksat malum. CHP içindeki “ulusalcı damarı” isyan ettirmek, İYİ Parti’yi CHP ile ittifaktan soğutup ayırmak ve yaklaşmakta olan “baskın-erken-umulmadık” seçim için buradan bir yarar ummak.

Tam bir şark kurnazlığı örneği.

Bir kere (ya da Reisicumhur’un tabiri ile Yau Bi defa) HDP’nin böyle bir şey talep etme hakkını teslim edelim. Onlar kendi açılarından böyle bir “açıklık, şeffaflık” ihtiyacı hissetmiş olabilir. Ama CHP’nin de, siyaseten kendi hesabını yapmasını, “terörle ilgili bakış açısı, terör örgütü ile mesafe ve bazı temel politikalara ilişkin asgari fikir birliği gibi kriterlere uyum-uyumsuzluk” muhasebesi yapmasını kim eleştirebilir?

Dahası, CHP ittifak meselesini “seçimden seçime gözden geçirilebilecek, dönemsel, konjonktürel ve pragmatist yaklaşılacak bir mesele” olarak cebinde rezerve etme hakkına, neden sahip olmasın?

CHP’yi belki 888 ayrı konuda eleştirmiş, eleştiren ve eleştirecek bir gazeteci-yazar olarak bu haklarını teslim etmezsem, haksızlık etmiş olurum. AKP’nin “her hakkı kendinde gören, her türlü konjonktürel çizgi ve davranış değişikliği hakkının tekeline sahip olduğuna inanan” Şark kurnazı mantığı ile bakınca “ohh ne güzel, ittifak yapsınlar da biz de bundan yararlanalım” çabası, komikliğin ötesine geçmez.

Bir de, şunun şurasında daha 1 yıl bile geçmemiş “İmralı’dan Apo mektubu ve Kandil’den Osman Öcalan TRT röportajı” kiri ellerinde dururken, ona buna “Bölücü, PKK’li, HDP’li...” diyerek bölücülük yapmak da biraz ayıp olmuyor mu?

Hem de ortada yasal bir parti, TBMM’de başkanvekili bile olan, oturum yöneten bir meşru siyasi parti varken.

Saçmalığın lüzumu yok... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları