Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Mühendisler devrede
Uluslararası sözlüklerden birinde “siyaset”in tanımı şöyle
yapılır:
“Bir kişinin ya da kurumun durumunu daha iyileştirmek ya da gücünü
pekiştirmek için yürüttüğü faaliyetlere verilen genel ad...”
Yine aynı sözlükte “siyaset mühendisliği” şöyle
tanımlanıyor:
“Aralarında darbenin de bulunduğu bazı yöntemlerle, kimi zaman da siyasi
sistemi, seçim sistemini, devlet yapısını değiştirerek, türlü yöntemlerle
siyasi amaçlara ulaşma çabası.”
Türkiye’nin siyasi yaşamında sık sık başvurulan bir suçlama biçimi olarak
kullanılan bu kavramın hayata geçirilmesinde akıl almaz yöntemler uygulanıyor.
Siyasi partiler tarihimiz de, aslında biraz da “birinin ötekinin içine
burnunu sokması ve çomaklaması” pratiklerinin tarihi değil midir?
1940’lardan 50’lerden başlayarak, 70’lere 80’lere kadar sarkan ibret verici
öyküler yok mudur bu “buram buram çakallık kokan” tarihi
kayıtlarda?
Son 2 gündür yaşadığımız “AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı
görevi de yapıyor) önemli bir CHP’li ile CHP genel başkanlığına adaylık (tayin?) meselesini
görüşmüş” söylentisi de bu tür mühendisliğin ne boyutlara
varabildiğini hatırlattı bizlere. Sözcü başyazarı Rahmi Turan’ın “kulağına
üflenen” bu söylentiye konu olan kişi çıkıp da tabii ki “bendim” demedi.
AKP Genel Başkanı’nın sözcüsü de yalanladı bu iddiayı. Ama en önemlisi, CHP
kulislerinde de yaygın olan kanıyı, bizzat CHP Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu doğruladı. “Olabilir. İnanırım. Doğrudur” deyiverdi. “Bizi
kendi içinde kavgalı bir parti gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunun için ekipler
kurdular. Böyle gösterecekler ki, seçmende ‘bunlar devleti yönetemez’ duygusunu
oluşturmak isteyecekler” diye de ekledi. Makul açıklamalar.
Ama bence bu durumda gereksizdi. “Bizim dışımızda dedikodular. Biz
işimize bakıyoruz. Kimse çıksın anlatsın” deyip kestirip atabilirdi.
Üstelik şu an itibarı ile, kendi koltuğu (Sn. Kılıçdaroğlu) bir hayli
konsolide edilmiş durumdayken...
Bütün bunların gerçekleştiği ortama ve konjonktüre bakalım. Cumhur
İttifakı ve Millet İttifakı içinde, bizzat da
AKP’nin kendi içinde düzinelerle “bölünme-kopma-ayrışma-çatışma-küskünlük-itiş-kakış” senaryoları,
haberleri, dedikoduları dolaşırken. Belli ki AKP mahfillerinde “karşı
tarafa bir sis bombası atmalı ki, bu tarafta olup biteni göremesin kimse” planı
yapılmış. Eski, kokmuş ve ucuz senaryolar tabii. Hem de erken seçim niyetleri,
gündemin özellikle de ekonominin bu konudaki dayatması sürerken. Çoğunluğun
ortak kanısı, gelecek yıl bu ülkeyi bir erken seçimin beklediği şeklinde.
Herkes faaliyetini, örgütlenmesini, kongre hazırlıklarını ve hesaplarını buna
göre yapıyor. Hem bireysel olarak siyasetin her düzeyinde hem de örgütler
düzeyinde.
Bu bağlamda, yukarıda sözü edilen son olaydaki gibi kim bilir daha ne “bombalar” duyacağız. “Mühendis
medya”da, bini bir paraya gidecek bunların. Hazır olalım.
Ama bütün bunların, ülkenin tarihi boyutta kapkara ekonomik ve sosyal
manzarasını unutturmasına izin vermeyelim. Açlık ve çaresizlik intiharlarını,
dışarıda içine düştüğümüz tarihi ve kapkara yalnızlığı, yaklaşan dış konjonktürel
ve ekonomik tehlikeleri unutturmalarına da asla müsamaha etmeyelim.
Özetle: Çapsız siyasi mühendislerin, gündem çarpıtıcıların çapsız “sis
bombalarına” birer tekme koyup, karşı tarafa iade edelim.
5Y1B1F kurnazlığı
Geçmişin muktedir hizmetkârı gazetecilerinden biri, hafta başında bir özel
(YouTube) kanalda, kendi aklınca “bomba ifşaatta” bulundu. “Ben
Büyük Makamlara danışmanlık yaparken, bazı yayın yönetmenleri ertesi günün
manşetlerini bana yolluyorlardı” diyerek hem şişinme hem de birilerine “çakma” çabasına
girişti.
Biz de (benim gibi başkaları da) haliyle “Yok öyle yağma. İsim
açıklamalısın. Hatta. Bununla da yetinmeyip o gün sen bu yalakalara ne yanıt
verdin? Kabul etmedin mi gönderilen manşetleri? O sistemi çalıştırmadın mı?
İtiraz ettin mi” sorularını sorduk. Yanıt gelmedi tabii. Bunun
yerine “Kim yapmıyordu ki? Hangi dönemde olmadı ki? 27 Mayıs’ta şu
oldu, Demirel dömeminde bu oldu Çiller döneminde şu oldu..” gibi “sui misal”lerle
laf kalabalığına boğmaya çalıştı. Dahası “Muhalefetin de kendi yalaka
medyası yok mu?” demeye getirdi, (aynı derecede yanlış olsa
da, muhalefeti destekler gazetecilik ile iktidara yanaşma-besleme gazetecilik
arasında önemli bir fark bulunduğunu bilmezden gelerek. Aklınca uyanıklık
ederek üste çıkacak ya...)
Peşini bırakmayacağız bu soruların. AKP iktidarının 17 yılı boyunca,
medyaya nasıl hâkim olunduğunu, kamu bankası destekli satın aldırmalarla,
siyasi ve ekonomik tehditle, kol bükme ile oluşturulan emir-komuta
gazeteciliğini, bu tartışmanın kahramanı(!) eski AA Genel Müdürü Kemal
Öztürk de dahil, bu dönemin danışman-sözcü-emir eri gazeteci
kılıklılarını hep sorgulayacağız, kovalayacağız. Çünkü bu dönemin en
önemli karakteristiklerinden biridir emir-komuta gazeteciliği. Yandaş,
yalaka, yılışık, yalancı, yavşak, besleme ve friendly (5Y1B1F) medyası.
Yağma yok, gidinin uyanıkları!
Nefes aldığımız müddetçe peşinizdeyiz.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- CHP'li vekilden Masterchef Sergen'e tepki
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması