Zafer Arapkirli

‘Çatlasanız da patlasanız da demokrasisi’

03 Ocak 2020 Cuma

İnsan, yaşadığı her gün yeni bir şey öğreniyor.

Asla, “Artık şu yaşa geldim, öğreneceğim bir şey kalmadı” dememeli.

Misal… İtiraf etmeliyim ki Cumhurbaşkanı’nın geçen günlerde ortaya attığı şu yeni yönetim konseptini daha önce duymamıştım hiç:

Milletim bana, bu makama seçilmem için oy verdi. Demek ki seçim öncesi konuşmalarımda sözünü ettiğim her şeyi yapmam için onay vermiştir. O yüzden hiçbir şeyi hiç kimseye danışmadan yapabilirim…”

Dâhice!..

O kadar geniş kapsamlı bir açık çek”ten söz ediyor ki Cumhurbaşkanı, zaten devlet yönetimine bu anlayışla baktığında, başka hiçbir erke gerek kalmıyor. Sadece “uygulayıcı” kadrolar yeter. Bürokratlar, müteahhitler ve tabii vergi tahsildarı bir mekanizma. Hatta, bu milletin bir parçası olmayan, vatandaşı bile olmayan yabancı memleket yöneticileri, şeyhler, emirler, şeyh-emir anaları vesaire.

Madem ki seçtiniz… Bastırın paraları (biz buna kendi aramızda “vergi” diyoruz). O da istediğini yapsın. Hatta, bunu daha da ileri götürüp Sayın Erdoğan’ın bir 23 Nisan kabulünde (temsili minik Başbakan’a) dediği gibi “İstediğini assın, istediğini kessin.”

Tabii ki eğer çağdaş bir demokrasi olarak sayılmak ve dünyaya böyle bir görüntü vermek istiyorsanız, bu tür bir anlayış mümkün değil. Hele ki son olarak tartıştığımız “Teşebbüs Aşamasındaki Kanal İstanbul Cinayeti” benzeri konularda karar alırken hiç değil.

Birincisi, bu tür bir “çılgın cinayet projesinin getirilerini götürülerini iyice tartışmadan, bilimsel verileri masanın üzerine yatırıp enine boyuna (hatta bu projenin kapsam ve önemini düşünürsek) yıllarca kapsamlı değerlendirmesini yapmadan, “tek ağızdan çıkan bir buyrukla” yapamazsınız.

İkincisi de, “2011’de bahsetmiştim ya... Tamam işte… Sonra da beni seçtiğinize göre, hemen yapıveririm” sözünü hiç söyleyemezsiniz. Çünkü 2011’de ve sonrasında geçen 8 yıl boyunca bu proje ile ilgili tek bir ayrıntı bile duymadık. Anlatmadınız. Tartışmadık. Zaten ortada bir proje olduğunu da (gizli değilse ki olamaz) sanmıyoruz.

Bırakınız deprem risklerini tetiklemekten su kaynaklarını ortadan kaldırmaya, doğal bitki örtüsü ve hayvan yaşamını katledecek ve coğrafi koşullara kastedecek bütün olumsuz yönlerini bir tarafa, uluslararası siyasi dengeleri altüst edecek ve Montrö’yü tartışmalı hale getirecek devasa risklerini de düşünürseniz, (yapılması güç olmaktan da öte) imkânsız bir projeden söz ediyoruz.

Seçildim. O halde tartışmadan, tartıştırmadan, itirazları dinlemeden yaparım” diyemezsiniz.

Derim efendim!.. İsteseniz de istemeseniz de yaparım!.. Hem siz kim oluyorsunuz?..” diye bağıracaksanız, o zaman da bir şeyi beraberinde kabulleniyorsunuz demektir.

O da 21’inci yüzyılın ilk 1/5’lik bölümünü geride bırakırken icat ettiğiniz ve uygulamak istediğiniz bu yeni rejime demokrasi diyemezsiniz. Bunun adı, olsa olsa “C.C.R.” (Canınız Cehenneme Rejimi) veya “Ç.P.D. (Çatlasanız da Patlasanız da Demokrasisi) ya da “S.S…D.” (Seve seve olmazsa…demokrasisi) diyebilirsiniz.

Ben diyeyim Kanal İstanbul Cinayeti, siz deyin Kanal Çanakkale Cinayeti ya da başka “uçuk” projeler. İçeride yargı, eğitim sistemi, sağlık sistemi, vergi sistemi, ekonomik programlar. Dışarıda denizaşırı maceralara sürüklenerek ülkenin başını belaya sokacak her türlü diplomatik-yarı diplomatik-askeri tasarruf da bu başlık altında incelenebilir.

Bu ülkeyi seven, toprağının her bir milimetrekaresine atasının dedesinin kanı düşmüş, vergi ödeyen ve çağdaş bir dünyada yaşamayı hak eden on milyonlarca insan bunu hak etmiyor. Hak etmediğini de gösterecektir.

Aksi, intihar olur. Topluca intihar.

Bu, geçen 17 yıldır her genel seçimde ve referandumda bugüne kadar geçen  uyguladığı sigara misali “slow motion” intihara da benzemez. Bu sefer, direkt “kendi kafasına sıkmak” anlamına gelir.

Bizden söylemesi. 

 

FETÖ tiyatrosu

 

Bu meşum oyunun ilk perdeleri, zaten on yıllar boyu oynandı. Cumhuriyet rejimini yıkmak için, çeşitli iktidarlarla el ele vererek örğütlendikleri, icraatta bulundukları ve yıkım projesini hayata geçirdikleri yıllar boyunca milletin gözü bağlandı. Bu Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri düşmanı çeteyi, “Faydalı işler yapan, mütedeyyin ve nur yüzlü insanlardan oluşan bir hizmet hareketi” olarak yutturdular bu ülkeye.

Sonra, 2013 yılından başlayarak zamanın iktidarı ile araları bozulduğunda sözüm ona tu kaka ilan edildiler ve üzerlerine gidiliyor izlenimi uyandırıldı.

Takvimler 2016’yı gösterdiğinde de ortalıkta FETÖ’cülerin sızdığı anlaşılan birtakım askeri birliklerle, FETÖ’cü ve “hükümete sadık” polis birliklerinin kanlı silahlı çatışmalarını izlediğimiz 1.5 günlük olaylar dizisi yaşandı. Darbe girişimi adı verilen bu olayların tam ortasında “fail ve mağdur” konumundaki en önemli kişilerin açık, aleni ve çapraz sorgulu ifadelerini hiçbir zaman dinleme olanağı bulamadığımız için de bu durumu kabullendik.

Malum alçak Cumhuriyet düşmanı FETÖ yapılanmasının siyasi ayağı da bu yüzden (bu sayede de diyebilirsiniz) hiç ortaya çıkarıl(a)madı.

Şimdi, aradan geçen 3.5 yılda yapılan yargılamalara bakıldığında da tiyatronun yeni sahnesi sergilenmekte.

Gerçek ve etkili FETÖ’cü bilinen birtakım zevat, (rivayet o ki) finansal ve/veya siyasal nüfuz kullanılarak “yırtarken”, fatura ya suçsuz sıradan insanlara ve FETÖ ile ömrü boyunca mücadele etmiş gazeteciye, aydına vs. ödetilmeye çalışılıyor. Ya da mahkemeler özensizce hazırlanmış dosyalarla oyalanıp, “mücadele” dedikleri şey sulandırılıyor.

Daha ne kadar devam edecek bu tiyatro sorusunu soranlara da “Yoksa sen de?..” gibilerden alçakça çamur atmaya yelteniyorlar.

Sahi, daha ne kadar izleyeceğiz bu oyunu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları