Yakup Kepenek
Yakup Kepenek yakupkepenek06@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

SYRİZA Soluğu

02 Şubat 2015 Pazartesi

Yunan seçmeni SYRİZA’yı işbaşına getirerek yalnız bu ülkenin halkına değil, ideoloji yorgunu Avrupa’ya da yeni bir soluk aldırdı. Bu önemli olayın önce kendi içinde, sonra da Türkiye’ye örnek olma olasılığı açısından doğru değerlendirilmesi gerekiyor.

***

SYRİZA, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye omuz veren Yunan solunun geleneklerinden geliyor; İç Savaş ve 1967 askeri cuntasına karşı verilen özgürlük savaşımlarından geçen uzun yürüyüşünün çok parlak bir sonucudur SYRİZA, öncelikle, örgütlü ideolojidir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra küresel sermayenin dayattığı liberalizm dışında ideolojilerin öldüğü görüşüne karşı emekçilerin çıkarları kaynaklı bir düşünce ve eylem başkaldırısıdır.
SYRİZA, solun vazgeçilmez temel ideolojisinin gerçekçi bir yaklaşımla ekonomik çöküntüye sürüklenen bir ortamda günün koşullarına uyarlanmasıdır. Örgüt içi demokrasi ve birlikte politika üretimine dayanan, özgürlükçü, eşitlikçi, bilimsel, laik ve emekten yana özelliklerini, doğruluk, dürüstlük ve erdemle tamamlayan bir yapılanmadır SYRİZA. Geçmişin deneyim ve birikimlerini; iç ve dış koşulları doğru değerlendiren ve değişik sol kesimleri birleştirmesini bilen bir önderlik ve kadro hareketidir.
SYRİZA, başta kapitalizmin geleneksel silahı IMF olmak üzere küresel sermayenin saldırısı altındadır; ancak başarılı olmalıdır. SYRİZA, yalnız Yunan halkı için değil, sol düşünce ve diğer ülkelerin emekçileri için de yaşamalı ve yaşatılmalıdır.

***

SYRİZA bağlamında Türkiye’nin bugününü anlamak için çok kısa bir tarihçe gerekiyor. Daha öncesinin gelişmeleri bir tarafa Türkiye solunun 27 Mayıs 1960 sonrasında su yüzüne çıktığı ve özgürlükçü 1961 Anayasası ile yaşam bulduğu biliniyor. TİP- Türkiye İşçi Partisi’nin 1965 seçimlerinde aldığı yüzde üçe yakın seçmen desteğinin 15 milletvekili ve bir senatör olarak yine yüzde üç oranında parlamentoya yansıdığı dikkate alınırsa, elli yıl sonra bugün gelinen noktanın nasıl bir geriye gidiş olduğu belki görülür.
12 Mart 1971 askeri darbesiyle başlayan bu geriye gidişin ana sorumlusu Türkiye sağıdır. Darbe, ABD’nin koruyucu şemsiyesi altında, dönemin başbakanı ve Genelkurmay başkanının bu anayasa ile ülke yönetilemez diyerek el ele vermesi sonucu gerçekleştirildi. 12 Mart’ı, 12 Eylül 1980 tamamladı.
Her iki darbe sonrası izlenen faşizan yönetimlerle, Türkiye solu ezildi. Türkiye’yi demokratik ve aydınlık bir geleceğe taşıyacak binlerce olası Aleksis Çipras hapsedildi; işkenceden geçirildi ve öldürüldü.
1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, faşizan öldürme süreci, laikliği savunan Cumhuriyetçilere yöneldi. Sonrasında, demokrasiye geçtik denilen dönemlerde ve bugün de bu cinayetler faili meçhul bırakıldı.

***

Getirilen yüzde 10’luk seçim barajı solcu partilerin güçlenmesini engellerken 1989 sonrasında da önde gelen siyasal partiler demokratikleşme açılımı sergileyemedi. Bu oluşumlar, solun boğulmasıyla birlikte, 2000’li yılların başında İslamcı sağı iktidara taşıdı. Sonrasında Türkiye, eğitimi, sermayesi, kamu yönetimi, basın-yayını ve kültürü ve yaşam tarzıyla giderek artan bir hızla dinci sağa savruluyor. Sağcılaşma, 1970’lerde sol açılım yaparak seçim başarıları yakalayan ana muhalefet CHP’yi de yazık ki ideolojisiyle ve üst yönetim kadrolaşmasıyla kapsıyor.

***

Türkiye’de ekonomik değil, ancak uzun dönemde ondan çok daha ağır sonuçları olabilecek bir büyük siyasal çöküntü yaşanıyor. Tünele girmeden önceki son çıkış özelliği kazanan haziran seçimlerinde AKP’nin geriletilmesi gerekiyor. Bunun için, bir an önce, tüm demokratik ve sol kesimlerin bir çatı örgütlenmesiyle SYRİZA benzeri bir seçenek oluşturulması kaçınılmaz bir zorunluluk oluyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları