Üstün Dökmen

Kralın ayak parmağı

17 Nisan 2022 Pazar

Bilim bize aksini ne kadar ispat etse de “kralın parmağı ile çobanınki hiç eşit olur mu” diyenler her zaman var... 

Geçen hafta ışık körlüğü kavramından söz etmiş, bu haftanın konusunun ‘Bilim ve insan onuru’ olacağını belirtmiştim. Konuya bir resim eleştirisiyle başlamak istiyorum.  

Avrupa’da Rönesans öncesi dönemde öğrencisine eleştiride bulunan (kritik veren) bir ressam, “Kralın ayak  parmağı ile çobanın ayak  parmağını eşit çizmişsin. Olmaz, o kralın ayak  parmağı” demiş. Anlaşılan bu ressam, kralın ayak parmağının çobanın ayak parmağından daha haşmetli olması gerektiğini düşünmüş. Eğer kralın ayak parmağı böylesine olağanüstü ise kim bilir kendisi nasıldı?

Ressamı haklı çıkarmak adına, çıplak ayakla dolaşan çobanın ayaklarının kirli, kralın ayaklarının ise temiz olduğunu ileri sürebiliriz, ancak bu açıklama yeterli olmaz. Çünkü eski çağlarda krallar hayatlarında bir defa yıkanırlardı. Peki, resim öğretmenini yanıltan şey neydi? Bence öğretmen, içinde yaşadığı çağda pozitif bilimler yeterince gelişmediği için ışık körlüğüne kapılmıştı. “Devlet benim” diyen, yasama, yürütme, yargı yetkisini elinde bulunduran bir Güneş Kral’ın herkesin gözünü kamaştırması doğaldı.      

BİLİM VE İNSAN ONURU

Tarih boyunca bütün inanç sistemleri ve felsefî öğretiler, insanların onurlarının eşit olduğunu belirtmiş, ancak bilimsel anlamda bir ispat mümkün olmamıştır. Pozitif bilim ise  insanların onurlarının niçin eşit olduğu konusunda, ufuk açıcı veriler ortaya koymuş, onurların eşitliği konusunda mantıksal bir çerçeve oluşturmuş ve bu alandaki eşitliği  adeta ispatlamıştır. Bilim, insan onurunun ABC’sidir, güvencesidir. Nasıl? 

BİYOLOJİ VE ASTRONOMİ 

Dünyada gözleme, deneye yani veriye dayalı bilimsel görüş geliştikçe, insan onuru kavramı daha sık telaffuz edilir oldu, insanın dünyaya ve kendine bakış tarzı zenginleşti. Bu gelişmeye bütün bilim dallarının, özellikle biyolojinin ve astronominin katkısı olduğu görüşündeyim. 

Biyoloji, büyük kitlelere kralın ayak parmağının çobanın ayak parmağından farklı olmadığını, iki parmakta da aynı damarların, sinirlerin bulunduğunu söyledi. Kral çobandan daha bilgili olabilirdi, o kadar... Bu arada biyoloji genetik temel açısından, insanlar ile üst düzey memeliler arasında büyük bir fark olmadığını da gösterdi.   

Bir zamanlar insanlar için güneş gökteki en büyük şeydi, yıldızlar ise minik ışıklardı. Astronomi bize, güneşimizin aslında sıradan bir yıldız olduğunu, yakınında bulunduğumuz için onu gökteki en büyük şey zannettiğimizi ispatladı. Demek ki güneşi algılama şeklimiz abartılıydı. Bu durumda acaba firavunları, kralları, padişahları da abartmış mıydık?

Sonunda insanlar kralın onuruyla çobanın onurunun eşit olduğunu anladılar. Müdürün çaycıya hakaret etme hakkı yoktu, onurları eşitti. Çünkü yalnızca statüleri farklıydı. Bir müdürün çaycıdan daha üstün bir insan olduğunu söyleyemezsiniz, ancak bir müdürün başka bir müdürden, çaycının da başka bir çaycıdan daha becerikli olduğunu ileri sürebilirsiniz. Tüm insanların, bu arada yetişkinlerle çocukların, kadınlarla erkeklerin onurları eşittir, sadece statüleri, işlevleri, meslekî becerileri, yetkileri farklı olabilir. 

Bu gerçeği tüm insanlar anladılar mı? Sanmıyorum; hâlâ zenginin, makam sahibinin, silahsız siyahînin boynuna sekiz dakika basarak öldüren beyaz polisin onuru, onların ezdikleri insanlardan daha yüksek algılanıyor toplumlarda. 

Sanat her zaman insanların önünde koşar. “Aşağıdakiler Yukardakiler” dizisinde soylu bir kadın işe aldığı hizmetçiye, “Seni bir ay deneyeceğiz, memnun kalırsak sürekli olarak bizimle çalışacaksın” dediğinde hizmetçi, “Ben de sizi deneyeceğim efendim, iş koşullarından ve bana olan tavrınızdan hoşnut kalırsam ben de sizinle çalışmaya karar vereceğim” demişti. Bu hizmetçi onurlu bir kadındı. Gandi’nin dediği gibi, onurunuzu siz vermedikçe kimse elinizden alamazdı.            

Irkı, cinsiyeti, yaşı, işi, inancı her ne olursa olsun tüm insanların onurlarının eşit algılandığı, onlarında da onurlarına sahip çıktıkları bir dünyada yaşamak dileğiyle.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Felaketten ders almamak 2 Şubat 2025

Günün Köşe Yazıları