Üstün Dökmen

İnsan hayvan mı, emtia mı, eşref-i mahlûkat mı?

25 Eylül 2022 Pazar

İnsanın ne olduğu konusunda pek çok tanım var. Bir de günlük yaşamda tanım yapmaksızın insanların birbirlerini yerleştirdikleri konumlar var. Dünden bugüne insanlar birbirlerini, nesne, hayvan, kâr getiren emtia, nadiren de eşref-i mahlûkat yerine koydular.

İNSAN NESNE MİDİR?

Cumhuriyet’ten önce çocuklarını mahalle mekteplerine götüren babalar, “Hocam, eti senin kemiği benim” derlerdi. Sizce bu tür bir söylemde baba çocuğunu farkında olmadan ne yerine koyardı? Cevabınız büyük ihtimalle, “Hayvan yerine koyardı” şeklinde olacaktır. Bence bu cevap yanlıştır. Çünkü bu söylemde vurgulanan şey çocuğun eti ve kemiğidir, duyguları söz konusu edilmemiştir. Baba bir anlamda, “Çocuğumun etini morartabilirsin, yeter ki kemiklerini kırma, bana sınıkçı masrafı çıkarma” demektedir. İyi de dayak yiyen çocuk korkar, travma geçirir. Baba çocuğunun duygularıyla ilgili değildir. Oysa hayvanların bile duyguları vardır, korkarlar, sevinirler; bu yüzden hayvanları dövmek insanlık dışı bir şeydir. Kanımca buradaki baba, çocuğunu hayvan yerine değil, bir nesne yerine koymaktadır. Çünkü yürüyen koyun duyguları olan bir hayvandır; bu koyunu kesip cendek halinde kasap vitrinine astığınızda, hayvanlık vasfı kaybolur, nesneye dönüşür. Eski babaların söz konusu teslimiyet cümleleri bana kasap ile müşteri arasındaki şu diyaloğu hatırlatmaktadır: Kasap, “Beyim, kemikli mi istersin, kemiksiz mi?” der, baba “Kemikli ver” diye cevaplar. Aslında eğitimin merkezi olması gereken çocuk, daha ilk günden toplum tarafından yürüme, hissetme vasfı olmayan bir nesne yerine konulmaktadır.

İNSAN HAYVAN MIDIR?

Yakın zamanlara kadar babaların şunu söylediklerini sıklıkla duyardım: “Yahu benim oğlanın yediği önünde, yemediği arkasında, odası sıcak, ıhlamuru masasında; peki niçin notları bu kadar düşük?” Kanımca burada bir besici mantığı söz konusudur. Bir hayvan yetiştiricisi şöyle diyebilir: “Yahu bu mübareklere, şu kadar küspe, şu kadar saman, arpa, şu kadar su veriyorum. Bu beslemeye kıyasla günde en az yirmi litre süt vermeleri gerekir. Bunlar niçin beş litre veriyorlar?” Yukarıdaki baba da bu hayvan yetiştiricisi gibi düşünmekte, çocuğunun duygularını, motivasyonunu dikkate almamakta, müfredatın merak uyandırıcı olup olmadığına bakmamaktadır. Araştırmalara göre sağma işlemi sırasında kaliteli müzik dinletilen ineklerin bile süt verimleri artmaktaymış.

Güçlü insanların güçsüzleri ötekileştirip hayvan yerine koymalarına tarihte çok rastlandı. Örneğin esir pazarları vardı. Bu pazarlarda alıcılar, kadın veya erkek esirlerin çıplak vücutlarını, ur olup olmadığını anlamak için elleriyle uzun uzun yoklarlardı. Bu olay insanı hayvan yerine koymanın tipik bir göstergesidir, çünkü hayvan pazarlarındaki alıcılar koyunların kabarık yünlerine aldanmamak için elleriyle sırtlarını bastıra bastıra yoklarlar.

Bazı ırklar ve tüm köleler, bazılarınca tarih boyunca insan sayılmamıştır. Ünlü bir general, “En iyi zenci ölü bir zencidir” demişti. Ayrıca tüm sahipler kölelerini dövme, öldürme ve onlara tecavüz etme hakkına sahip olmuşlardı.

İNSAN EMTİA MI?

Ticari değeri olan altın, petrol, buğday benzeri mallara emtia denilir. Köle ticaretinin yapıldığı dönemlerde köleler, resmen birer emtia sayılmıştır. Artık zincirli köleler yok diye sevinmeyin, onların yerini kredi kartlı, kravatlı köleler almıştır. Bugün büyük şirketler ve bankalar için kişilerin kişilikleri değil, satın alma ve kredi kullanma potansiyelleri önemlidir. Reklamlar, fakiri değil, parası olanı hedef alır.

Ganimet için sefere çıkan imparatorlara, diktatörlere göre kendileri için savaşacak erkekler sadece, zenginleşmelerine vesile olacak birer sayıydı, onların isimleri veya hayalleri önemli değildi; kadınların ise sayılmaları bile gereksizdi. (Cumhuriyet’e kadar ülkemizde nüfus sayımlarında sadece erkekler sayılmıştı.)

EŞREF-İ MAHLÛKAT

Geleneksek kültürümüzde eşref-i mahlûkat, yaratılmışların en şereflisi anlamına gelmekteydi. İslam Dünyası’nda resmen, Batı Kültürü’nde adı açıkça konmadan insan, kuramsal olarak dünyanın en değerli varlığı sayılmıştı. İyi; ancak o günün insanlarının eşref-i mahlûkatın bir kısmını pazarda köle olarak satmaları, anlaşılması güç bir çelişkidir. Bu konuda çelişki çoktur; Gazap Üzümleri’nde büyük bir hümanist olarak gözüken Steinbeck Cennet’in Doğusu adlı romanında, “Kızılderililere haksızlık ettik ama buna mecburduk” demişti.

İnsanın dünyanın en değerli varlığı sayılması, görünüşte iyidir ancak görünmeyen sıkıntı taşır. ‘Bu dünyadaki her şey benim içindir’ mantığıyla yola çıkan insan, hemcinslerine zulmetmenin yanı sıra, hayvanlara eziyet etmiş, doğayı tahrip etmiştir. Bugünkü küresel ısınma felaketi, insanın kendi kendine verdiği sınırsız iznin sonucudur.

ABASIYANIK’IN İNSANI

Eski İstanbul’da aydın kahvehanelerinde sanatçılar bazen münazara yaparlarmış, ikiye bölünen gruplar kura ile kendilerine verilen zıt görüşleri savunmaya çalışırlarmış. Bir gün soru, “Louvre yanıyor, Mona Lisa tablosu, bir de çocuk var; ikisini birden kurtarmanız imkânsız, hangisini kurtarırdınız?” şeklindeymiş. Bir grup tabloyu kurtaracaklarını, çünkü o tabloda gelecek nesillerin hakkı olduğunu savunmuş. Diğer grup ise çocuğu kurtaracaklarını, çünkü o çocuğun ilerde belki bir Leonardo, belki bir Pasteur olacağını, o yüzden kurtarılması gerektiğini savunmuş. Tartışmayı, katılmadan izleyen Sait Faik Abasıyanık’a “Sen olsan hangisini kurtarırdın?” diye sormuşlar, o da, “Ben olsaydım çocuğu kurtarırdım, fakat sadece insan olduğu için” diye cevap vermiş. Bir çocuğun değerinin, gelecekte insanlara sağlayacağı faydayla ölçülmemesi gerektiğini ifade etmiş.

Çocukları, insanları, yararlanılacak, incelenecek bir nesne sayabiliriz ya da ‘sadece insan’ yerine koyabiliriz. Patch Adams filminde vizit sırasında bir tıp profesörü hastasına merhaba demeden, yalnızca elindeki tahlil sonuçlarına odaklanıp çevresindeki hekim adaylarına bilgi verir ve onlara bir soruları olup olmadığını sorar. Patch, bir sorusu olduğunu söyleyip hastaya adını sorar. Profesör çok şaşırır, hasta ise yüzü gözü aydınlanmış bir şekilde başını yastıktan kaldırıp, “Dorothy” diye cevaplar. Patch da ona, “Nasılsın Dorothy?” der. Artık Dorothy, tıbbın bir nesnesi değil, bir insandır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yalan üçlemesi 17 Kasım 2024
Hatırlamak 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları