Tuncay Mollaveisoğlu

Balyoz’dan Doğu Akdeniz’e...

19 Ağustos 2020 Çarşamba

Akdeniz ve Ege’de Türk donanması ve hava kuvvetlerinin teyakkuz hali sürüyor. 

Mesele, Türkiye’nin varoluş meselesi...

Rum ve Yunan ittifakının Ege’yi Yunanistan’ın “iç denizine” çevirme çabası, Kıbrıs’ı Türklerden “arındırıp” ele geçirme sevdası, Akdeniz’i Türkiye’ye kapatmaya yönelik girişimleri uzun yıllara dayalı sistemli politikalarının sonucu...

Yani üç yıl beş yıl değil... İktidarlar değişse bile dış politikaları aynen devam ediyor: Etkisiz hale getirdikleri Türkiye’nin denizlere çıkışını kapatmak... Daha ötesini yazmıyorum.

Batı, tüm bu süreçte 100 yıl önceki işgalde olduğu gibi Yunanın arkasında...

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Adası civarında bulunan petrol ve doğalgaz yatakları bölgede büyük bir paylaşım savaşını öne çıkardı.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin kabul etmesi imkânsız şartları ve haritaları ile hem bölge ülkeleri ile anlaşmalar yapıyor hem AB ve ABD’yi enerji şirketleri ile anlaşmalar yaparak Türkiye’ye karşı kullanıyor. 

Süreci tersinden okumak da mümkün... Emperyalizm 100 yıl önce olduğu gibi Yunanistan’ı maşa olarak kullanıyor...

Enerji kaynaklarına sahip olma odaklı emperyalist plan için Türk ordusuna yönelik kumpas davalarını hatırlayın... 

Bugün Akdeniz’de göz açtırmayan Türk donanması, FETÖ’nün AKP iktidarı ile ortak operasyonunda hedefti.

Bugün adı tartışma konusu olan Abdullah Gül Cumhurbaşkanı, Erdoğan başbakandı...

Balyoz adı verilen iftira çukuruna Donanma Kuvvetleri gömülmek istendi!

Operasyonun siyasi ayağı AKP “kandırıldık” dedi, azılı FETÖ’cüler yurtdışına kaçtı, ancak o karanlık yıllar Türk Silahlı Kuvvetleri ve özellikle Deniz Kuvvetleri’nin kurmay kadrosuna büyük zarar verdi!

Deniz Kuvvetleri Komutanı olabilecekken kumpas davalarına tepki olarak istifa eden emekli Amiral Atilla Kezek ile TELE 1’de konuştuk. Yayın sırasında Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı, değerli ağabeyim av. Hüseyin Özbek şu mesajı yazdı:

Deniz Kuvvetleri’ne kurulan pusu, dört dörtlük bir toplum mühendisliği olarak kurgulanmıştı. Askeri casusluk, amirallere suikast davaları ile Deniz Kuvvetleri planlandığı gibi yok edilseydi Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki çıkarları kâğıttan gemilerle mi korunacaktı?

Türkiye, AKP iktidarı döneminde saldırılara açık hale geldi. Atılan hemen her adım kasıtlı sayılacak nitelikte vahim hatalarla doluydu. 

Batı’nın Türkiye alerjisi anlaşılabilir ancak bölge ülkeleri bile -Mısır, Suriye, Lübnan gibi- kendi çıkarlarından tavizler vererek Yunan ve Rum Yönetimi ile Türkiye’ye karşı anlaşmalar yaptı. 

Erdoğan’ın İhvancı politikaları bu ülkelere dayatması, Türkiye’nin ulusal çıkarlarının önüne geçti. Bölgede büyük bir ittifak karşısında yalnız bir Türkiye...

Askeri ve hariciyeci tüm uzmanlar “çözüm diplomaside” diyorlar. Bugüne kadar zücaciye dükkânındaki fil gibi dış politikayı kırıp dökenlerden hâlâ diplomatik çözüm beklemek bir hayal gibi görünse de...

Felaketi beklerken...

Bir korku filminin dekorundaydım sanki...

Hani, çocuklar lego kentler inşa edip sonra bir çırpıda dağıtırlar ya!

Küçülmüş ve öyle bir enkazın içine girmiştim.

***

On binlerce insanımızı aramızdan alan depremin yıldönümünde o günleri tekrar hatırladım.

Gölcük ve Düzce depremlerinde bölgeden aylar boyunca canlı yayın yapmıştım. Tanık olduğum acıları tarif etmek imkânsız. Beton yığınlarını çıplak elleri ile kazımaya çalışıp yakınlarına ulaşmaya çalışanlar...

Tüm iş makinelerini durdurup nefesimizi dahi tutarak moloz karanlığından gelecek sesi dinlediğimiz zamanlar... 

Şimdi yüz binlerle ifade ettiğimiz can kayıplarına karşın o günlerde tek bir hayatın kurtuluş mucizesini alkış ve gözyaşları ile karşılıyorduk...

***

Yüzde 92’si deprem riski altında bulunan bir ülkede yaşıyoruz... En büyük kentimiz; ekonominin, sosyal ve kültürel yaşamın merkezi İstanbul ise deprem riski ile de birinci sırada...

Prof. Naci Görür, BirGün gazetesine açıklamış. İstanbul’daki yapıların yüzde 99’u ayakta kalıp yüzde biri yıkılsa bile 510 bin insan hayatını kaybedebilir!

1939 büyük Erzincan depremini saymazsak yeni kuşaklar Türkiye’nin deprem gerçeği ile 1999’da karşılaştı. Deprem ile mücadele ağırlıklı olarak AKP kadrolarının omuzları üzerindeydi. 

Geçen 21 yılda ne yapıldı derseniz, koca bir hiç! 

Deprem ile mücadele kentsel dönüşümün kapısını açtı. Sözde, İstanbul’da deprem riski olan bölgeler yıkılacak ve dayanıklı binalarla donatılacaktı. Dönüşüm işine rantı en yüksek ilçelerden başlandı... Yoksul mahalleler, müteahhitler için “değersiz” yerleşim yerleri, kendi kaderlerine terk edildi.

Depremi bahane ederek yandaşlara milyonlar aktarıldı! Afet durumundaki toplanma alanlarına AVM’ler inşa edildi. Yıllar, İstanbullunun aleyhine, bir avuç azgın müteahhidin ve siyasetteki ortaklarının lehine aktı...

1999 yılında 30 yıl içinde deprem olacak diyordu uzmanlar... Sadece 9 yılımız kaldı ve her an deprem gerçeğini yaşayabiliriz. 

***

21 yıl önce... Gece gelen kâbusun şoku ile ağlamayı bile günler sonra hatırlayan korku dolu gözleri anımsıyorum.

Felaket geliyor, yetkililer uyuyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçimin ardından 29 Mayıs 2023

Günün Köşe Yazıları