‘Zamanın Ruhu’na geç kalmamak

03 Ocak 2018 Çarşamba

Önceki hafta kitabım “Görünüyorum O Halde Varım: ‘Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan” üzerine kaleme aldığım bir yazıya karşılık olarak değerli hocam, Prof. Bozkurt Güvenç’ten hem dokunaklı, hem de dopdolu bir mektup aldım.
Bozkurt Hoca’yla okul, hayattır!..
Bunu bir kez daha duyumsatan güzel mektubu için Hoca’ma teşekkür ederken içeriğini sizlerle de paylaşmak istedim!..

***

Sevgili Tayfun, ‘Ağlıyorum, o halde varım’ başlıklı yazını okuyan kimi Cumhuriyetçiler benim yeni yılımı kutluyor. Medya nice önemli!..
Ben de seni kutluyorum, benden söz ettiğin ya da kitabının en başarılı kitap seçilmesinden değil; uygarlığın ve insanlığın çelişki gibi görünen diyalektik ve evrensel bir gerçekliğine yer verdiğin için...

Antikçağ filozofları iyi ile kötünün bilgisi tektir derlermiş. Doğruyu ve iyiyi savunurken çoğu zaman yanlışı ve kötüyü de dile getiririz.
Aristoteles, ‘orta iyidir’ derken ‘orta’nın mutlak olmadığını da dile getirir. Sürekli yer değiştiren ‘orta iyi’yi bulmak için, aşırı uçları izlemek gerekir uyarısını da ihmal etmez.
Yani ‘iyi orta’, değişmeyen mutlak bir mekân değil bir zaman (değişim) sorunudur.
Alman felsefesinin çağdaş sözcülerinden Hoebel, ‘Kültürün Doğası’ (1971) denemesinde, Almancanın ‘idealizmus–realizmus’ ikilemini, sosyal bilimci tarihçiler için şöyle yorumlar: ‘İdeal ile real, idealizm ile realizm her toplumda her zaman birlikte var oldular. Biri giderken, sönerken öteki geldi ve yükseldi’.
Tarih tekerrür etmiyor. Biz insanlar, ideal ile gerçek (‘real’) ikilisi arasında gidip geliyoruz.
Aristocu antik mantık, ‘A, B’ye eşit değildir’ üzerine kurulurken, tarih felsefecisi, diyalektik mantığa zaman (değişim) boyutunu katan Hegel, ‘Zeit Geist’ (Zamanın Ruhu) diyalektiği ile tarihi görünmez bir Ruh’un inşa ettiğini savunuyordu. Bu okuldan mezun olan Karl Marx, (1848), ‘Hegel’in Geist (mistik ruh) felsefesi tersinden okunmalı’, diyordu. Yani ‘tarihi yapan Zeit Geist değil, Zeit Geist’ı yaratan, üretim ilişkileridir’ görüşünü savunarak o, yüzyılların filozofu oldu.
Antropoloji de tarihi ve kültürel çağları, avcılık, tarım, sanayi ve şimdi de ‘mobil’ (bilim-teknoloji) olarak açıklamıyor mu?..
Ekonomist Galbraith’in ‘Refah Toplumu’ eleştirisi (1958) ilk çıktığında kimseyi memnun etmemişti. Kitap 1985’te ödüller aldı. Çok satar oldu.
Zamanı gelmişti!..
Aynı Galbraith (1988), ‘Dünya’nın yeni bir düzene acil ihtiyacı var’ dediğinde de belki anlaşılmadı, ama bir yıl sonra Sovyetler Birliği dağılınca ‘Zeit Geist’ anlaşıldı.
Şimdi de Batı âlemi, ‘Yükselen Çin’ tehdidi karşısında seferber olmuş serbest pazara rakip yeni bir küresel sermaye düzeni arıyor.
Zamanın ruhu kavramının ülkemizin ve medyanın gündemine 150 yıl gecikmeyle yerleşmesi bana son derece anlamlı görünüyor.
İkinci Savaş sona ererken, Polanyi’nin (1944) kapitalist dünya düzeninin savaşlara ve faşizme yol açtığı gerçeğini gören Batı, azgelişmişleri kalkındırmak (eşitlemek) amacıyla IMF ve DB’yi (Dünya Bankası) kurmuştu. 1980’lerde Sovyet tehdidi gerçek bir tehlike olmaktan çıkınca, IMF ve DB, yalnız serbest pazar ülkelerine kredi verileceğini yani planlı ekonomilere kredi verilmeyeceği kararını açıkladı. Turgut Özal bu yeni kararı uygulamak üzere eğitildi DB ve IMF’de, geldi, parti kurdu, başbakan oldu. Ülkeyi bir on yıl yönetti.
‘Küreselleşen Dünya’ söylemi, bu görüşün posteriydi. Homurdanmalar başlayınca, bu kurumların baş ekonomisti veya makinisti iktisatçı Stiglitz, ‘Küreselleşen Dünya’ postundaki yeni kapitalizmi incelemek zamanı geldi uyarısı ile Nobel kazandı!..
Yakında yayımlanacağını umduğum Nereden Başlayalım?’ adlı denememde bu temel görüşlerimi savunuyor, tekerrür eder görünen tarihe yeni bir yorum getirmeye çalışıyorum.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları