‘Kardeş Vatan’ Kıbrıs’tan sevgilerle!

02 Aralık 2016 Cuma

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) tarafından düzenlenen “Yüksek Öğrenimde Global Eğilimler ve Kıbrıs” başlıklı uluslararası konferansın açılış panelinde davetli konuşmacı olarak iki günlüğüne Kıbrıs’taydım. “Yavru Vatan” değil, Kardeş Vatan, Dost Vatan, Sevgili Vatan Kıbrıs’ta!..

Yavru Vatan”, herkesin malumu, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra yaygın kullanıma girmiş bir tabir. Ama giderek Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkinin sorunlu bir “asimetri”ye, bir ülkeden diğerine küçümseyici, rencide edici ve ezici bir eşitsizliğe seyrinin de “zikrî” yansıması addedilegelen bir tabir. Belki pek çoğumuz tarafından herhangi bir kasıt taşımaksızın kullanılıyor olsa da siyaseten olduğu kadar ahlâken de yanlış bir tabir…

Çünkü “ana vatan” Türkiye ve “yavru vatan” Kıbrıs algısı, ikinciden yana bir yetersizliğin, her daim bir yardıma muhtaçlığın içkinliğini aksettiriyor. Kendinizi Kıbrıslı Türklerin yerine koyabildiğinizde, onlarla duygudaşlık kurabildiğinizde bunu anlıyorsunuz. Ortada 30 yılı aşkın süredir her türlü uluslararası engel, kısıtlama ve güçlük karşısında ayakta durmaya çalışan bir toplum, bir ulus, bir devlet, bir ülke var. Evet, doğru, Türkiye bu topraklar için kan döktü ve şimdi de dünyada tanınması olmayan bu ülkeye ekonomik ve politik olarak en büyük destek o… Fakat bu fedakârlığı adeta diyet ödetircesine bir “üst-ast” ilişkisine devşirmek, paternalist, hatta ondan öte “patrimonyalist” bir sahiplenmeye dönüştürmek de kabul edilebilir bir durum değil. KKTC halkı bunu hak etmiyor.

Hak etmiyor, çünkü karşımızda gerek evrensel-insani değerler, gerek sivil-liberal ilişkiler, gerekse seküler-demokratik ilkeler açısından baktığınızda Türkiye’ye taş çıkartacak olgunlukta bir halk var. Aslında Kıbrıs Türk toplumu en çok bu bakımdan Türkiye açısından bir kıymet ve esas bu yönde üzerine titrenmeli, paternalistçe bastırılmak yerine “diplomatikçe” öne çıkartılmalı!..

Benim de katıldığım konferans açılış paneli, “Akademi, Toplum ve Özgürlükler”, bu söylediklerimi destekleyen verimli bir içerik üretimi ile kristalleşti. Türkiye’de YÖK üzerinden, Kıbrıs’ta da onunla titreşimli işlerlik taşıdığı söylenebilecek YÖDAK (Yükseköğretim Denetleme ve Akreditasyon Kurulu) üzerinden bir dolu açmazı karşımıza çıkaran “üniversite” anlayışını; üniversite-toplum, üniversite-devlet ve üniversite-“piyasa” ilişkisini; “akademik özerklik” meselesini; nihayet bu bakımlardan dünyada da üniversitelerin içinde bulunduğu, hiç parlak görünmeyen durumu masaya yatırıp eleştirel çözümlemeye uğrattık. Benim dışımda Doğu Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi ve DAÜ-SEN Yönetim Kurulu Üyesi Hamit Caner, KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil ve ODTÜ- KIBRIS Öğretim Üyesi Yonca Özdemir’in katkılarıyla, ayrıca dinleyicilerin soru ve yorumlarıyla etkileşimsel çerçevede zenginleşen bir çalışma oldu. Bunun en kısa zamanda yazılı-basılı hale getirilmesi, dünyası “Üniversite” olan, üniversitenin de “Dünya” olduğunu savunan herkes için çok yararlı olacaktır!..

Ada’ya ayak basmakla birlikte ülkenin gündemine kor gibi düşen acı haberle karşılaşmamız da bir oldu. Değirmenlik- Girne dağ yolunda sabahın erken ve hâlâ karanlık bir saatinde yola çıkmış okul minibüsüne karşı yönden gelen ve dikkatsizce yolun sağına geçen bir TIR’ın çarpması sonucu minibüs şoförü ile birlikte 17 ve 13 yaşlarında iki öğrenci hayatını kaybetti. İkisi ağır olmak üzere 7 öğrenci de yaralı.

Ülkeyi yasa boğan ve eğitim sendikaları başta olmak üzere tüm duyarlı sivil toplum kuruluşlarını hükümete karşı eylemsel hareketlilik içine sokan kazada 25 yaşında ve dört ay önce de binlerce tonluk bir kamyonu devirmiş TIR şoförünün büyük sorumluluğu kadar başka bir noktanın daha altı çizilmekte: Türkiye’yi izleyerek Avrupa ile aynı yönde saat değişimine gitmemiş olan Kıbrıs’ta da gün, zifiri karanlıkta başlıyor. Ancak okulun ilk zili çaldığında hava ağarıyor!..

Bunun da kazada etkisine dikkat çeken, Kıbrıs Havadis gazetesinden Hüseyin Ekmekçi’nin köşesinden bizi de düşündürmesi gereken şu çarpıcı satırları aktararak noktalayalım:

“Kimine göre Avrupa’ya diklenme…
Kimine göre Suudi takvimine göz kırpma…
Türkiye kararını verdi.
Saatler değişmedi…
Uçağın Türkiye’den…
Gemin Türkiye’den…
Ticaret Türkiye’den…
Derken…
Saatler de değişmedi.
Saatin ‘06.15’ olması gereken bir ortamda.
Yani çocukların daha yataktan yeni kalktığı ya da uyumaya devam edeceği bir ortamda…”
'07.15' ve biz üç kişiyi kaybettik”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları