Hafriyat cenneti ‘Yeni Türkiye’!

09 Nisan 2017 Pazar

Ajans Press’in hafta içinde dikkatimize sunduğu bir basın bildirisi, “Hafriyat kamyonları terör saçıyor” başlığını taşımaktaydı. Her ay İstanbul’da 5 milyon ton hafriyat çıkıyormuş. Ve hafriyat kamyonlarının neden olduğu kazalardan dolayı da geçen yıldan bu yana 21 kişi hayatını kaybetmiş. 2012 yılından bu yana hafriyat kamyonlarının yaptığı 5 bin kaza söz konusu.
İstanbul’da kayıtlı 8 bin 494 hafriyat kamyonunca şehrin ortasında sergilenen “marifet”, bu kazalardan ibaret değil. Bir de “molozlama” marifeti var!
Çünkü her ay çıkan 5 milyon ton hafriyatın döküleceği sadece 14 alan var ve bunların 7’si tıka-basa dolmuş durumda. O yüzden kamyon şoförlerimiz, boş buldukları her toprak parçasına öbek öbek kaçak moloz dökümü yapıyorlar.
Bizzat şahidim, Kurtköy-Pendik’te ikamet ettiğim sitenin yanında, baharda otlarla, kır çiçekleriyle bezenen açık alanı son iki yılda “molozladı” bu hafriyat kamyonları...
Yaşadığım evi “moloz-manzaralı” hale getiren bu durumu, söz konusu açık alanın “sahibi” olan Pendik Belediyesi’ne bildirdim. Defalarca aradım ve şikâyette bulundum. Defalarca şikâyetimi kayıt altına aldıklarını nezaketle belirttiler. Defalarca geri-dönüş yapıp daha detaylı bilgi istediler. Defalarca alana gelip “keşif” yaptılar. Defalarca durumu ilgili diğer birimlere aktardıklarını ve gereğinin yapılacağını söylediler.
Defalarca bunlar oldu ama bir defa bile aktif müdahalede bulunup o molozlardan oluşan çirkinliği ortadan kaldırarak alanı korumaya alacak bir operasyon gerçekleştirmediler.

***

Bütün bunlardan çıkan sonuç, bu memleketin biz sıradan yurttaşlara değil, o “sıra-dışı” hafriyatçılara ait olduğu bilgisidir.
Belli ki hafriyatı “nimet” sayan bir anlayışın hâkimiyeti altındayız.
Bu iddiamızı daha somut temellere oturtma yolunda bir yabancı, bir de yerli iki başvuru kaynağını dikkate sunalım!..

***

Kentsel coğrafya uzmanı sosyal bilimci David Harvey, beş yıl kadar önce Türkiye’ye gelerek verdiği konferanslarda, kapitalizmin bugün ayakta kalma yolunda en çok “kentlere oynadığı”nın altını kalınca çizmişti. Kentsel dönüşüm projeleri, yani bizdeki yaygın-popüler kullanımıyla “TOKİ”lerin esbabımucibesi ona göre esasen buydu.
Kriz dönemlerinde bu sistem, insanları kredi (yani borç) ile konut sahibi olmaya özendiriyor, böylece konut üretimi ile sermaye birikimini dengeliyordu. Bu şekilde halkın ihtiyaç ve arzularını karşılama kisvesi altında aslında sermayenin çıkarları gözetiliyor, tabii sonuçta kentler felaket bir görüntü kazanıyor, yaşanmaz hale geliyordu.
Aynen şu “Şehr-i İstanbul”da her köşe başında göze çarpan dev inşaat vinçleri; ana caddelerden ara sokaklara kadar her yerin şantiye görünümünde olması; dozerler, kazılan çukurlar, kapanan yollar, sıkışan trafik, o trafikte gözü kara yol alan hafriyat kamyonları ve molozlar, molozlar, molozlarla olduğu gibi!..

***

Ama bir de işin bu topraklarda İslami-muhafazakâr bir iktidar ile eklemlenme “özgünlüğü” var. Bunu netleştirme yolunda da Tanıl Bora tarafından derlenmiş “İnşaat Ya Resulullah” başlıklı kitaptaki (2016) yazılara, özellikle de Erbatur Çavuşoğlu tarafından kaleme alınmış şu makaleye bakmak uygun: “İnşaata Dayalı Büyüme Modelinin Yeni-Osmanlıcıkla Bütünleşerek Ulusal Popüler Proje Haline Gelişi: Kadim İdeoloji Korporatizme AKP Makyajı”.
Başlığı bile başlı başına çok şey “öğreten” bu kıymetli yazısında Çavuşoğlu, AKP’nin kitlesel desteğinin ve iktidarına “rıza üretimi”nin ardında, en simgesel karşılığı “TOKİ” olan inşaata dayalı büyüme modelinin olduğunu açık, seçik, net ve çarpıcı şekilde ortaya koymakta. İslami referanslarla sorgulanamaz hale de getirilen, dokunulmazlaştırılan bu inşaat kalkınmacılığı, AKP’yi iktidarda tutan temel dayanaktır.
Sözü doğrudan ona bırakalım:
“AKP’nin inşaatın mutlaka sürdürülmesi için sürekli köprü, duble yol, tünel, kanal, havaalanı, spor tesisi, AVM projeleri ürettiğini, üstelik bu projelerin de sorgusuz sualsiz yaygın kabul görüp hizmet olarak algılandığını biliyoruz. (...) İnşaata dayalı büyüme durduğunda, ekonomi, ardından da AKP’nin etrafındaki ittifak çökecektir. AKP tam da bu çaresizlik nedeniyle her şekilde inşaat, her şeye rağmen ve ne olursa olsun inşaat demekte ve süreci engelleyen, geciktiren, zorlaştıran kesimleri lanetlemektedir” (s. 91-92).

***

İşte bu yüzden her yerde inşaat, her yerde vinç, her yerde dozer, her yerde damper, her yerde hafriyat!..
Dolayısıyla istediğiniz kadar çırpının, hafriyat kamyonlarından kurtuluş yok. Onlar, yolların dehşetli hâkimi ve evinizin yanı başına öbek öbek bıraktığı molozlarla hayatınızın ayrılmaz parçası olmaya devam edecektir.
Çünkü bu iktidar için hafriyat, “kutsal”dır!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları