Cesareti esaretten ayıran ‘C’

11 Eylül 2017 Pazartesi

24 Temmuz’da başlayan ve beş gün devam eden duruşmalar vesilesi ile kaydetmiştik, şimdi bugün için de tekrarlayalım:
Böyle günler, Cumhuriyet’in bir gazete olmaktan öte “Şiir” olarak okunur olduğu günlerdir!..

***

Cumhuriyet, Türkiye’nin namusudur!
Cumhuriyet, 15 Temmuz’u “Allah’ın lütfu” sayıp 20 Temmuz’da sivil darbe yapanlarca esir alınmak istendi.
Esareti teslimiyete dönüştürmek, ilerletmek, vardırmak istiyorlar.
Buna imkân olmadığı, 24 Temmuz’da başlayan duruşmalar boyunca hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde ortaya serildi.
Esarete cesaretle direnildi.
Cesaretin olmadığı yerde esaretin boy verdiği bilinerek direnildi.
Sadece, ama sadece cesaretin esarete panzehir olduğu bilinciyle direnildi.
Esaretle cesareti birbirinden ayıran tek harf, Cumhuriyet’in “C”sidir inancıyla direnildi!..

***

Bugün de Cumhuriyet, “Cesaret” olup yağacak dinbazbezirgân saltanatlarını sürdürmek uğruna tüm toplumu zapturapta alarak hâkimiyeti kayıtsız- şartsız itaatte bulanların üzerine…
Neredeyse bir yıla varacak tutukluluğunun başında, gözaltı sürecinde savcının karşısına ilk çıktığında, “Halkımızın ve okurlarımızın önünde saygıyla eğiliriz, başka kimsenin de önünde eğilmeyiz” demiş Murat (Sabuncu)…
Yine dimdik girecek mahkeme salonuna aslanlar gibi, tüm direngenliğiyle, ve vakur, güleç, bize el sallayacak!..
Akın (Atalay) yine o telaşsız, rahat ve müşfik yüzüyle, dikkatle izleyecek duruşmayı... Ve gerek duyarsa hak, hukuk, adalet adına sadece kendisini ve gazetesini değil, Türkiye’yi de savunmak üzere önceki duruşmada yazdığı “hukuk destanı”na birkaç yaprak daha ekleyecek!..
Kadri (Gürsel) her zamanki gibi o asil ciddiyeti, duru sevecenliği ve medeni gözü pekliğiyle yine soluk olacak Silivri’den dünyaya, yerelden evrensele, “Gazetecilik suç değildir” diye…
Yeryüzüne “Güzel Türkiye”yi gösterircesine!..
Ve Ahmet (Şık), adeta bir epik cesaret nişanesi gibi, İngiliz Kralı “Uzunbacak Edwarda yenilginin en acısını tattıran İskoç özgürlük savaşçısı “Cesur Yürek” William Wallace’ın ruhunu canlandırıp şarkısını Türkçe okuyacak bize!..

***

Evet, bugün bir özgürlük şarkısı okunacak!
Hepimizi ağlatacak, düşündürecek, ama en önemlisi umutlandıracak bir şarkı…
Ne çare ki kâğıda ancak şiir düşürebiliyor ve malum, böyle günlerde yazıyı ancak şiire sığınarak tamamına erdirebiliyoruz!..
Yine öyle yapalım ve günün anlam ve önemine binaen Nâzım’a yer açalım:

***

“Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.
Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
İnsanlar, ah, benim insanlarım,

hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik Adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,

ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ay ışığı,
söz yalan söylüyorsa,

renk yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,

ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatlı,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları