Allah deyip ötesini berisini bıraktı, defalarca aldattı!

10 Ekim 2016 Pazartesi

Radikal’de yazdığım günlerde hem sayfa yönetmenim, hem de Radikal- Kitap’ın yönetmeni Cem Erciyes tutturmuştu: “Bir dolu dinî çok-satan çıktı, piyasayı altüst etti, şunlar üzerine bir yazı yazsana Kitap ekine” diye…

Kastedilen kitaplar arasında Cemalnur Sargut’un “Allah’ıma Sefere Çıktım”, “Kur’an ile Var Olmak” gibi kayda değer tasavvufi deneyim ve birikim temelinde şekillenenler de vardı. Ama esas işaret edilen, adısanı dindar-muhafazakâr çevrelerde pek duyulmamış Uğur Koşar adlı bir zat idi ve onun “Allah De Ötesini Bırak” başlıklı kitabı, bırakın çok satmayı, yok satıyordu.

2013’te çıkan bu kitabının ardından aynı minval üzere ve “yaşam koçluğu” ile sufi-mistikliği buluşturma hedefli diğer kitaplarıyla da çok-satan raflarını dolduran Koşar, denilebilir ki “zamanın ruhu”nu iyi yakalamış, işini bilen ve iş-bitirici bir şahsiyetti.

Daha çarpıcı deyişle o, Allah’ı “” edinmişti!..

Türkiye’de dinbaz iktidarın yarattığı verimli iklimin içinde inancın hemen her yönüyle “endüstriyelleşmesi” gırla gidiyorken “bal-tutanlar”dan biri de oydu.

Onu bir yandan da “postmodernizm”in dini ve dinselliği (modernitenin tersine) yeniden hayatın merkezine taşıdığını, ama tabii özne olarak değil “meta” olarak taşıdığını akılda tutarak değerlendirmek durumundayız.

Modern hayatın içinde din, kıyıya itilmişti.

Postmodernizm, bu bakımdan dine hayatın içinde bir iadeiitibar zemini açtı. Fakat bunu (Fredric Jameson’dan hareketle söyleyecek olursak) felsefi, entelektüel, kültürel bir parçası olduğu geç-kapitalizmin isterleri doğrultusunda yaptı.

Batı dünyasında karşımıza çıkan “Yeni Dinî Hareketler”, aynı çerçevede postmodernizmin inanç patentli karşılıklarıdır. Onların bünyesinde, ruhsal egzersiz ve terapilere yönelik, alternatif tıp ve bilim anlayışına dayalı, astrolojik iddialara sahip bir “New Age” (“Yeni Çağ”) hareketinden de bahsedilebilir. Ve bu hareketin, küresel tüketim kapitalizmi içinde insanlığın manevi, mistik, metafizik boşluk hissini doldurmaya yönelik fırsat arayışlarından istim aldığı söylenebilir.

Uğur Koşar’ın performansını da böylesi bir “New Age” konjonktürde bizim yerelimizden bir “çıktı” olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Dünyanın modernliğin eleştirisi üzerinden rota kırdığı postmodernizmle, Türkiye’nin AKP vasıtasıyla vasıl olduğu postİslamizm’in sarmaş dolaş koklaşıp hemhal olmasından çıkan bir “ürün” denilebilir Koşar için...

Ve tabii hiçbir şeyin kalıcı olamadığı, her şeyin uçucu-kaçıcı olup “hemen-şimdi-burada” yaşandığı böyle bir iklimde “akıbet”in de bekleyecek hiç vakti yok. O yüzden daha dün Allah’tan bahis açıp voliyi vurmuş Koşar’ı, şimdi kendisini aldattığı iddiasıyla eşinin açtığı boşanma davasıyla karşımızda buluyoruz.

Hürriyet’ten Arda Akın’ın haberine göre Gülsen Koşar dava dilekçesinde şunları yazmış: “Kocam ilkokul mezunu bilgisayar tamircisiydi. İşten atıldıktan sonra yıllarca çalışmadı. Evi ben geçindirdim. İnternetten yaptığı araştırmalarla kitaplar yazdı ve birden yıldızı parladı. Çok ciddi rakamlara ulaşan kazançlar sağladı. Kitap tutunca kadınlarla defalarca aldatma süreci başladı.”

Kitapların getirdiği şöhretle “Nur Terapisi”, “Teatral Terapi” adları altında seansı 450 liradan insanlara “ruhsal şifa” dağıtmaya da soyunmuş Koşar’ın eşi, ünlü olduktan sonra kocasının ona “Annem yaşındasın, sana anne demek geliyor içimden” demeye başladığını ve ruhsal dengesini altüst ettiğini eklemiş.

Kocasının 2015’te başlayan bir gizli ilişkisini de peşine detektif gibi takılıp çektiği fotoğraflarla faş etmiş.

Önümüze konulan görüntülerin birinde genç sevgili, Koşar’ın yanında umrede tesettürlü, diğerinde ise plajda şortlu!..

İşte size AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde dinin haline, daha doğrusu hali pürmelaline işaret, hem ibretlik hem de nefis bir enstantane daha…

Tadından yenmeyecek cinsten!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları