Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Umudumuz Çankaya

17 Eylül 2019 Salı

Bu yazıya nokta koymanın zorunlu olduğu saatlere kadar, Rusya-İran-Türkiye liderler zirvesinin en az gündeminin ağırlığı kadar tartışılan konu başlıkları arasında, toplantı için yerinin Saray değil de Çankaya olarak seçilmiş olmasının özel anlamı vardı. Kimi gündeme, zirvenin gelişmelerine başından bu yana yatkın, söz sahibi sayılan uzmanlar, Saray’ın, sonuç olarak Erdoğan’ın ustalıklı seçimi dediler. Kimileri de İran’ın daha bir kent merkezinden uzak, Putin’in taktik anlam katma çabası olarak açıkladılar..
Her neyse her zamanki gibi içerikten çok şekil tartışmaları üzerinden dedikodu tadında gündem yaratma ya da gerçek gündemi hafifletme çabası içinde olanlarımızın seçimleriyle bir kez daha uzun uzun tartışılacak, polemik yapılacak, sonrasında da gerçeğine ulaşılacak olarak tanımlanan çok anlamlı (!) bir polemik, gündem konusu yaratmayı başarmış olduk.
Benim kişisel bellek tarihimden ise asla polemik konusu olarak öne çıkmamış “Çankaya” simgeli iki çok anlamlı tartışmayı anımsattığından, bir kez daha geçmişi paylaştığımız okurla, tanıklık yapamamış genç kuşaklarla yeniden paylaşmak istedim.. Elbette tarihteki en değerli simgesel kimliği ile Mustafa Kemal ile özdeşleşmiş anlamına ortak saygımızı paylaşmış olarak..

***

Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” sloganını, dünya emek tarihindeki en uzun süreli, en büyük kalabalıklarla, on binlerin, yüz binlerin katılımlarıyla gerçekleştirilmiş “Büyük Madenci Direnişi” sürecinin simge sloganını, en çok bir simge fotoğraf karesi ile severek anımsarım.. Direnişin işçi eylem komitelerinin örgütlenmesi sorumluluğu üzerinde olan, Genel Maden-İş’in eğitim sekreteri Sabri Cebecik’in çok küçük yaşta, çok sevimli kızının eline tutuşturulmuş sloganda yazılı idi. Özalizmin emek haklarını hedef almış, yasaklı 12 Eylül Anayasası ve yasaları sayesinde, ülkenin 1961-80 süreci içindeki, rejimi demokrasi olan ülkeler içinde en kısa süreçte elde edilmiş en yüksek emek haklarının tırpanlamasında dünya ölçeğindeki başarıları yadsınacak gibi değildir..
İşçi sınıfının 1961 Anayasası, 63 yasaları açılımları sayesinde büyük kazanımları sonrasında, 12 Mart’a kadar gelinen kısacık süreçte 1.5 milyon sendikalıya ulaşılmış olarak.. 12 Mart askeri darbesi ile geriye püskürtme operasyonu, kamu çalışanlarına sendikal yasaklar konulması, işçi sendikaları için de pek çok yasakların getirilmesi yetmeyince;
12 Eylül askeri darbesi sayesinde gerçekleştirilen acımasız ikinci etap operasyonlarla.. İnsan haklarına dönük tüm alanlardaki özgürlükler, örgütlülükler, en çok da toplusözleşme haklarını kullanabilen işçilerin sendikal hakları, lokomotif işlevleri hedef tahtasında, sol siyasal, toplumsal, köylü üretici örgütlenmelerinin, gelişmiş üretici haklarının zincirleri kırılacaktı.. Türkiye’yi gelişmiş demokrasilere doğru hızlı yürüyüşünden geriye püskürtecek, arka bahçeye çekecek 24 Ocak kararlarının uygulanması projesinde, iç-dış odaklar kardeş ittifaklar yapmış olarak, Özal’ı paraşütle işveren örgütlülüğünden, 12 Eylül’ün proje danışmanlığına taşımakla yetinmemişlerdi..
Büyük Madenci Direnişi, yasaklarla eli kolu bağlanmış, teslim alınmış sendikacılık hareketinin sözleşme masalarında toparlanamamaları gerçekliğinde, içi boşaltılmış sendikal yapı içinde, tabandan işçinin işe yaramayan grev hakkını kullanırken yıkılmamak üzere en etkin işkolunda yaşamsal direnişiydi. Özalizmi, sonuçta simgesel olarak da olsa kırılmış 83 sonrası sözleşmelerden gelen ağır hak kayıplarının birkaç yılını birden olsun yeniden toparlama başarısını üretmişti..
Bir ikinci Çankaya savaşının liberalizm adına kullanılmasında ise, A. Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı yıllarındaydık. Cumhurbaşkanlığı koltuğunun, anayasal sorumluluklar çerçevesinde kullanılması nedeniyle saygı ile andığım Sezer’in dik duruşunun, “piyasaları, ekonomiyi sallamak, batırmak olarak” yorumlanması polemiği, medyanın güdüleme silahının acımasızca kullanılması ile ilişkiliydi. Hani anayasa kitapçığının fırlatılması ile piyasaların batırıldığı savı üzerinden yapılan ağır polemikleri unutmuş olabilir misiniz? Cumhurbaşkanı Sezer’in söz konusu itirazı, anayasanın cumhurbaşkanına tanıdığı, görev olarak yükümlü kıldığı, icracı hükümet, Meclis karşısında kamu yararını koruma, denetleme, anayasal sorumluluğun gereğinin yerine getirilmesi ile sınırlıydı.
Güncel, bizim için çok yaşamsal gündeme, adına değil de, Çankaya’daki üçlü zirveye, asıl sonuçlarını sorgulamak zorunda olduğumuz gerçek gündemine, tartışmalarına dönersek.. Taraflı, tarafsız, bilgili, önyargılı yorumcuların elden geldiğince satır aralarında verdikleri gerçeklere ilişkin, satır aralarını eksiksiz okuma çabası içinde olmamız, çıkarlarımız, geleceğimiz adına yaşamsal değerde..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları