Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tarihin gerçekleri; Yassıada’nın iki yüzü..

31 Mayıs 2022 Salı

İleri yaşı nedeniyle idam edilmeyen Celal Bayar’ın “Padişah Buyruğundan Halk İradesine” başlıklı, Gazi Meclis’in yaşayan, tanıklığını yapabilen 19 milletvekilinden biri olarak, evinde, kızının tanıklığında verdiği söyleşide anlattıkları, ayrıcalıklı iki günlük yazı konusu olabilecek kadar değerliydi. Özetle savaşlardan yorgun, bezgin, umutsuzluğa düşmüş halka, İttihat ve Terakki’nin liderleri olarak “Direnelim” deseler arkalarından vurulabileceklerini anlatmıştı. 

Devamla “Mustafa Kemal üstün dehası, askeri liderlik yanında halkı en yoksun koşullarda harekete geçirebilecek matematik, satranç yetenekleriyle, adım adım yürüttüğü stratejik çıkışlarla, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması, Cumhuriyetin kurulması noktasında başarıya taşıdığını” anlatmıştı. Kendisi de içinde, İnönü’nün önderliğinde çalışmaları sürdürülen af hazırlıkları nedeniyle de dizinin yayını tarihinde isminin kullanılmamasını rica etmişti. Dizinin giriş analizi gibi yayımlanması zorunluluğu bundandı.

Çarpıcı ortak analiz dokuz yıl Demokrat Parti’nin bakanlığını yapmış Abdullah Aker’den anılarını içine alan bilimsel çalışmanın ürünü olarak gelecekti. Kendisi Mastafa Kemal’in seçimi, iradesinde, Gazi Meclis döneminde ticaret okullarının kuruculuğunda, ek olarak İş Bankası kurucu yöneticiliğinde görev alacaktı. Eşi Mükkerrem Aker ise teknik okulların kuruculuğunda görevli olacaktı. DP’nin en uzun soluklu bakanlık görevine karşın Yassıada’da yargılanmış, uzun yıllar hapiste yatmış olsa da siyasal kirlenmeye tanıklık etmenin sonucu sevmediği siyasetten oğlu Önder Aker’i uzak tutabilmek istemişti. “Eti senin kemiği benim” diyerek göçmenlik yıllarından arkadaşı Türk-İş’in 1962 sonrası kurucu başkanı olan Seyfi Demirsoy’a, bakanlığı döneminde yatakhane arkadaşlığı yapmış Şanar Tayşi ile birlikte sürüklediği, sendikal uzmanlar olarak teslim edecekti.

Yassıada’nın ikiyüzlü kimliğinde elbette, Albaylar Cuntası olarak bilinen darbenin, sesi sözcülüğünü üstlenmiş Alpaslan Türkeş’i yok sayabilir miyiz? Sağ siyaset savunabilmek yolunda, darbenin içinden yurtdışına sürgünle uzaklaştırıldığı tezini tarihi çarpıtmaya dönük olsa da çarpıtıp durma eğilimindedir.

***

Tamam da çok partili döneme geçişin toplumsal patlamasında iktidara gelen DP’nin ilk iktidar icraatları ile, Amerika ile olan sıkı ilişkileri bağlantılı fiilen kapatamadığı sendikaları, bugünün iktidar erkinin yaptığının tıpkısının aynısı yöntemlerle, el koyduğu bir avuç sendika lideri eliyle mandacı sendikacılığa sürüklemesini nereye koyacağız? Türk-İş’in kuruluşunun yaşandığı 1952 yılının hemen arkasından, kuruculuğunda Seyfi Demirsoy, hele de göçmenlik günlerinden sütkardeşi solda lider olan Şaban Yıldız’ın Türk-İş’in kurucu sekreterliğini üslenmiş olmasına karşın, mandacı sendikacılığı sürüklemesi gerçeğini nasıl açıklayabileceğiz ki?

Demokrat Parti’nin akıl almaz bir hızla demokrasi havarisi yıllarından sivil otoriterliğe geçişi, tahkikat komisyonları, Vatan Cephesi uygulamalarını, İnönü, CHP’nin uğradığı yaşamsal tehditli saldırıları nerelere sığdıracağız ki? Amerika’nın âli çıkarları adına, NATO üzerinden Kore hizmetleri cabası, yaşananlarla övünmek istesek bile, DP iktidarlarına son verme iradelerini nereye oturtabiliriz ki? Göçmen çocuğu olarak birazcık politize olmuş eğilimlerimle çok yakından, “Cami bombalandı” doğrulanamayan haberleri ile Beyoğlu yakasında yaşatılan 6-7 Eylül (!) kanlı, yağmalı, olaylarının travmatik sonuçlarını nerelere sığdırabileceğiz?

Demokrat Parti, Amerika’nın âli çıkarlarının gereği, iktidarda kalma sürecini tamamlamış olmalı ki Başbakan Menderes son bir umut, işçilerin 1 Mayıs bayramını yeniden kutlamayı aklına getirmiş, ikinci bir umut olarak da Sovyet lideri ile görüşebilmek yolunda randevu istemişken 27 Mayıs gençlik olayları üzerinden iktidar erkinin saldırı şiddet uygulamalarında sınır tanınmayarak, işler rektör yaralanmasına, yoğun öğrenci tutuklanmaları, yaralanmalarına, ölüme kadar uzanan şiddete vardırılmıştır.

“Yargılanmalara evet” ama Yassıada’dan çıkan idam cezalarının, Amerika’nın; “Tarafları birbirine kırdırmış, cepheleştirmiş, düşman bırakarak final stratejilerinin” sayısız örneğinin tıpkısının aynısıdır. “Bir adım ileri ‘provokasyonudur’ ” demek istiyorum. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları