İlker Başbuğ’dan Mustafa Kemal’in devrimciliğine özgün yaklaşımlar...

15 Ekim 2024 Salı

26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ kendisi ile birlikte çok sayıda her kademeden komutan askerle, önde gazeteciler, sendikacılar ile birlikte düşünülemeyecek provakatör eylemcileri kapsayan, pek çok yargılanların yaşamlarına da mal olmuş, amaçlananları çok karanlık yargılamaların ardından sivil yaşama dönüşünde yepyeni bir kimlikle karşımıza çıktı. Savunmalarında gündemden düşmemiş haksızlıklar, hukuksuzluklar üzerinden paylaşımlarla kamuoyunun karşısına çıkmamayı seçti. 

Sürpriz sayılabilecek yepyeni bir duruşla, çok sıkı bir araştırmacılık çalışmalarını da yansıtan Mustafa Kemal’in devrimci kimliği üzerinden, yaşamının her evresine dokunan yeni araştırmaların ürünü olan kitaplarına, henüz nokta koyamadığı anlaşılıyor. Bir yandan da Mustafa Kemal devrimciliğinin en yaşamsal sonuçları ile yeni kuşaklara ulaştırılabilmesi yolunda önüne çıkan her şansı değerlendirmenin peşinde, ülke çapında etkinlikler, konferanslar, televizyon yayınlarında olmayı öncelikli görevleri arasında benimsiyor. 

Mustafa Kemal’in yaşamının kurtuluşkuruluş savaşları sürecine ilişkin kendi anlatımları öncelikli kayıtlara geçenlerin ötesinde, asker kökenli olmanın geliştirdiği özgün bakış açısı ile dikkat çektiği satır başlıkları ilgi çekici. Örneğin Cumhuriyet YouTube için yaptığımız söyleşide, Mustafa Kemal’in en yoğun kitap okumalarının en zorlu yoğun savaş günlerinin gecelerinde olması vurgusu var. En zorlu sıcak savaşın yaşandığı Çanakkale’nin gecelerinde, en çok sayıda dünya ölçeğinde çalışmaların kitaplarını okumuş olduğu saptaması var. 

Asker gözüyle de çok mantıklı buluyor. Öylesine zorlu bir savaşın gecelerinde uyku uyunamayacağının gerçeği ile kitaplara sarılmanın çıkış yolu olduğunun altını çiziyor. Aynı gerçeklikler üzerinden, Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu yıllarında Sakarya, Büyük Taarruz gecelerinde derin kitap okumaları ve çalışmalar, görüşmelerin kimi örneklerini veriyor. 

***

Yeri gelmişken İlker Başbuğ’un bana önceden gönderdiği, 1960-80 yılları arasındaki gelişmelere ilişkin kendi tanıklıklarını paylaştığı kitaptan kişisel olarak çok yararlandığımın altını çizmeliyim. Yaşam tanıklıklarım bir yana dönemin önemli, çok farklı pencerelerinden olayları izlemiş, bilim insanı, sosyal bilimci, gazeteci, sendikacı, siyasetçi tanıkların farklı pencerelerden vurgulamaları ile çalışmaların birbirlerini doğrular, tamamlar içeriklerini hepsi için biraz şaşkınlık biraz da saygıyla izledim. Düzgün, dürüst insanların farklı dünyaları ile kimi gerçekler çarpıtılmıyormuş. 

Son kitabı, “Atatürk anlatıyor/ Biz Türk Milliyetçiyiz” kitabını gönderince, hızlı okuma alışkanlığıyla çok çabuk okuyabileceğimi düşlemiştim. Söyleşimizde de itiraf ettiğime göre paylaşılmış, seçilmiş satır başları öylesine sil baştan okunmayı zorlu kılıyordu ki ancak içeriği üzerinden bir bilgi sahibi olmuş olarak, özür diledim. Gülerek “Beklediğim gibi olmuş” demekle yetindi. Kaynaklar arasındaki çeşitlilik, bağların sonuçları üzerinde herkes için bir daha geriye dönüşlü okuma zorunluluğunun olduğu kimi bilgilerden kaynaklandığının açıklamasını getirdi. 

Sonuç izlenimlerimi soruyorsanız sayın İlker Başbuğ’un yaşamının önceliklerine ilişkin seçimi, ülkemiz için en yaşamsal sorun olan Cumhuriyet Devrimleri, Atatürk devrimciliğinin ilkelerinin günümüz kuşaklarına da olabildiğince sağlıklı aktarılabilmesi yolunda, son nefes verilene kadar, her Aydınlanmacının sorumluluğunda olduğu üzere çalışmak, çalışmak...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları