Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çocuklara, kadınlara... yaşatılanlarla yüzleşmeden olmaz

02 Ocak 2021 Cumartesi

Evet, sözde değil özde, bütün suçu salgına, insanlık adına dünyamızda ve ülkemizde yaşanan bütün kötülükleri giden yıla atarak, gelecek olan aşı umutlarına bağlanmış olarak mutlu edilmeye, kandırılmaya gönüllü bir geçiş arayışı içindeyiz. Geldi, gelecek aşı sayıları, gelebilecek olanların diğerleri, işe yarayıp yaramayacakları, virüsün değişimi üzerinden bilgi kirlenmesi batağında dolanıp dönüyoruz.. Şaka değil, can pazarı, ailemizden olmasalar da bildik yakın çevremizden arka arkaya ölenlerin etkisi ile savrulmalarımız ya insanca ya da insanlık dışı oluyor..

En sıradanı yeni yıla giriş üzerinden, ülkemiz ve dünyada yaşanan önemli dönemeç olayların haberleri sıralanıyor ya.. Onları bile gerçek anlamları ile okuyabilmekten çok uzaklara savruluveriyoruz.. Milli Eğitim’in atamalı bakanı Meclis’ten geçirilmesi söz konusu olmayan pandemiye ilişkin son kararın içinden çıkarılmış bir yeni kararın, uygulamanın haberini verdi.. Geçen ders yılı ziyan zebil olmuş eğitimin bu yılına dönük yeni aylar eklemlenecek ertelemelerden söz ediyor. Haberi sunan haberci, koşullanmanın etkisinde, ailelerin kaygılarına karşı müjdeli haber geldi diyebiliyor..

Gerçeğine bakıyoruz, bütün dünyayı kasıp kavuran salgında çocukları bu kadar uzun süreli eğitim dışına atılmış ülke örneği yok gibi. Okullarını kapatmamakta öncelik alan gelişmiş ülkeleri saymıyorum, en yoksulları içinde bile çocuklarına, eğitimlerine bu kadar ağır zararları vermeyi seçmiş ülke saymak zor. Ve de bilinen çok çıplak gerçek, dünyanın en kanlı savaş yıllarında eğitim dışı kalmış çocukların, gençlerin sonuç olarak bu kayıplarını asla gideremedikleri, koşulsuz o kuşakların yitik kuşaklar durumuna düştükleri gerçeği çok çıplak, bilimsel araştırmaların sonuçları ile değişmez.

2002’den bu yana iktidar gücü elinde Tekadam rejiminin, çocuklarımızı böylesine ağır bir bedelle savurmaya öncelik tanıması hakkı olabilir mi? Dünyada çaresizlikte en geri ülkelerden biri miyiz ki? Hani ülkemize çağ atlatıp durduğumuz projelerin, ekonomik büyümenin şampiyonuyduk? Daha yeni yılın son müjdeleri arasında, ülkemizi bekleyen kuraklık karşısında önlem olarak Afrika’dan tarım için toprak satın aldığımızın müjdesi verilmedi mi? Çocuklarımıza açabilecek okul koşullarını bile yaratamadık..

***

Kadın cinayetlerinde dünya rekorlarını kırmamızın açıklanabilirliği daha da bir karmaşık. Evrensel kadın hakları savaşımında, örgütlenmelerinden bilinenlerle, bu konuyu bir köşe yazısında birkaç satırla açmak bile istemiyorum. Bize özgü özel kadın cinayetleri patlamalarının öylesine travmatik, ajitasyon yaratmış nedenleri var ki.. Türkiye’nin bir iktidar erkinin, hem de otoriter gücünün rolü ortada iken, insanların evlerine kapanmak zorunda kalmalarını öne çıkarmak söz konusu bile olamaz. İkiyüzlü sorumluluklar üzerinden tartışmayı açmanın bile yararını göremiyorum. Kaçamayacağımız tek gerçek ülkemizdeki kadına şiddetin patlamasında sayılarla dünyanın en geri ülkeleri durumuna düştüğümüz..

Güncel, işçi sınıfımızın hali pürmelalini ortaya koyan son asgari ücret belirlenmesinin soğuk duş gibi sonuç kararına geçersek.. Yine dünya üzerinde en yoksul ülkelerle yarışan bir sonuç gerçekle yüz yüzeyiz. Adı üzerinde asgari ücret, ülkemizde kayıtlı işte çalışanların toplamının yarısının üstüne, ortalama ücret değeri ile ulaşmış. Milyonlar bu ücretle çalışırken, gerçek toplusözleşmelerden yararlanabilen bir avuç işçi kalmışken, kayıt dışı çalıştırılanlar ile işsizlerin sayıları da aynı büyük sayılarla, milyonlarla sayılırken, uzanması beklenen ağa eli de günlük teselli, hediye dozunda bile uzanamadı. İşverenlerin rızası alınarak vergi dışı bırakılma ile biraz yükseltme bile olamadı. Bu kadar mı çaresiz kaldık? Ekonomi bu kadar mı bozuk ki ya da bozulmasında sorumsuz davranıldı ki.. İhalesiz iş verilen iş dünyası için bulunan borç kaynakları, yolları kapanmazken, aileleri ile çıplak karın bile doyuramayacak konumda olan milyonlar için hiç para bulunamadı?

Ülkenin hak-hukuk-adalet işleyişindeki tablonun seyri yine dünya karşılaştırmalı olarak beterin beteri. Evet, küreselleşmenin insan atlanarak, insansız emperyal çıkarlara teslim edilmesi ile dünya çapında yaşanan karanlık gidişatın sonucu, dünya çapında otoriterleşme patladı. Yetmedi, en demokratik geçinen ülkelerde de görünmeyen, kitlelerin medya güdülenmeleri eliyle kendilerine zarar veren siyasal yapıları iktidarlara getirmeleri yarışıdır gidiyor, sivil darbecilik işliyor.. Yine de biz Türkiye olarak bu kadar kötü bir demokrasi karnesini neden ve niçin almak zorunda kalıyor, durmadan küme düşüyoruz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları