Bu yolun geri dönüşü yok

01 Ekim 2024 Salı

Dün sabah izlediğim son haberler, işçi eylemlerinde yeraltı maden işçileri, yine uzun soluklu direniş, hak arama eylemleri için yollara çıkmışlardı. En son “Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü” direnişlerinden deneyimli olarak, yeraltı maden işçilerinin, hakları için sokaklara çıkmışlarla, almadan, asla yorulmadan direnişlerinden vazgeçmeyeceklerine kefil olabilirim. 

Ayrıca da bu ülkenin çok ağırlıklı kamuoyunun, onları ne kadar çok sevip, güvenerek yanlarında duracaklarından hiç kuşkumuz yok değil mi? 

En son geçen yılın çok can yakan, ağırlıklı soygun, vurgun düzeninin eseri, çarpık, sayısız yapılaşmada cinayet suçlarının enkazlarından, bir bir çıkardıkları canların kurtarılmaları operasyonlarında, oturduğumuz ekranların önünden, uzaktan ne kadar çok sevgi, saygılarımızı paylaşmıştık. Onların kurtardıkları ile sıcak kucaklaşmalarına katılmıştık. Madenci patronlar haksız, emek sömürüsü üzerinden yüksek kazançlara öylesine alıştırılıp öylesine şımartılmışlar, Saray’ı öylesine arkalarına almışlar ki... Daha önceki cinayet göçüklerinin hesabını vermekten öylesine ucu ucuna kurtarılmışlardı ki... 

Ülkemizin yüzde doksanlarının çok üzerindeki kamuoyunun, hem hep göçük altında kalıp ölen hem de hepimiz adına hak savaşımlarında en önde, can kurtarmada en önde, yeraltı maden işçilerimizin eskisi gibi acımasız hak gasplarına karşı, kirli çıkar ağları içinde kollayan ellerin gücünün hâlâ bu acımasız sömürünün önünü açabileceklerinin gafleti içindeler. Eski tas, eski hamam yaklaşımlarıyla, en haksız, hukuksuz uygulamalar içinde, maden işçilerimizin ekmeği ile oynamayı sürdürebileceklerini sanıyorlar... 

***

Dünya, ülkemiz ölçeğindeki savrulmalarla, ittifakların, gel-gitlerin kıvraklığında, ülkemizde yaşanmış en uzun soluklu sivil otoriter, tek adam rejimindeki uzatmaların dünyada bir örneğinin daha yaşanmamış olmasına mı güveniyorlar? Aklı başa devşirip, “Nereye kadar” sorusunun sorulamıyor olmasına mı güveniyorlar? En ağır top bilinen güçler odaklı, günümüzde acımasız örnekleri yaşanmakta olunan, kan akıtma üzerinden tuzakların içinde yaşanan son kaosun kalıcı olabileceği gibi bir düşün peşinden mi yürünmeye çalışılıyor? 

Dünyanın geçiş yollarında, her seferinde sürprizlerin yaşandığı ülkemizin gerçekleri bir kez daha yok sayılmaya çalışılıyor. 

Dünya şairimiz Nâzım Hikmet’in, Amerikalı iktidar erkine bir tarihteki seslenişindeki uyarısı, NATO’nun en ucuz askeri sayılması üzerinden; “Ucuzdur vardır illeti” sözleri yoka sayılıyor. Canı, hakları, iktidarlar erkleri ile kirli ortaklıkları nedeniyle hep yok sayılmış, sömürülmüş maden işçilerimiz, örgütlenip gücünü ortaya koyabilmiş işçi sınıfımız, ne zaman hakları için ayağa kalmışsa, bu ülkenin düzeninde çok şey birden, sihirli asanın eli değmiş gibi değişivermiştir.

Son haftalarda Ortadoğu’da yaşatılan çok çarpık çatışmalar, yaratılan büyük kaosun paniğinde, tozu dumanında gerçekleri, geleceği görebilmek, düşünebilmek sanki çok zormuş gibi geliyor. Oysa Ortadoğu üzerinden ne zaman ortalık toz duman edilmişse, evrensel güç dengeleri içinde kaçınılmaz, daha büyük fırtınaların yaratılmasının dünyanın sonunu, kısacası kıyameti getirebileceği gerçeği de yaşanır. Hızla toz dumanın dağıtılması gibi bir zorunluluk da gündeme gelir. 

Sonuç olarak bizim kendi gündemimize, kendi sorunlarımıza dönmemizin zamanının da geldiği gerçeği, kardelen hızıyla yükseliverir...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları