Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

1960’lı yıllardaki gibi bir geçiş sürecinde miyiz?

25 Haziran 2024 Salı

İç dinamiklerin geriye dönüşü söz konusu olamayacak patlama noktalarından örnekler vermeye kalksak bir köşe değil, sayfalara sığdırılamaz. “Bayram bitti, nerede kalmıştık” türünden haberler sıralamalarında bile kiralar, zamlar, vergiler, bir umut emekliler, çalışanlar için çaresizliğin yüksek beklentileri ile tersine düş kırıklıkları... Bayram öncesi son durumları mumla aratan yeni uçuk olumsuz gelişmeler... Üstüne bindiren doğanın başkaldırısı ile insan eliyle kirli çıkarlar adına işlenen suçlardaki patlamalar, cinayetler...

Bir yandan da yerel seçimlerde çok çarpıcı su yüzüne çıkan, dipten gelen dalgaların, toplumsal başkaldırının, geriye dönüşü olamayacak gücüyle, bireysel, toplumsal, örgütlü, örgütsüz, üstüne üstük sadece ülkemiz değil dünya çapında yaşanan, siyasal, toplumsal savrulmaların toplamının birden yarattığı altüst oluşlar... Gözümüz kapalı ellerimiz uzatılarak sadece filin bir yerine dokunmamız isteniyorsa vay halimize?

Yakın günlerde, birkaç farklı kaynak üzerinden çok iyi bildiğimizi sandığımız 1960’lı yılların gelişmelerine somut, belgeli tanıklıklarla tanıklık etme şansını yakalayınca, ülkemizin somut sonuçları ile gerçekten haklar kazanımlarında çok olumlu gelişmeleri yakalamış olduğu gerçeğini de yadsımak söz konusu olamayacağına göre de... Düzgün, tarihsel gerçekleri saptırmadan yapılmış, bilgiye dayalı tanıklıklardan dersler çıkarmaya çalışmamızın ne kadar değerli olacağının da ayırımına vardım..

***

Geriye dönüşü olmayan toplumsal, siyasal olaylardan, tarihin doğru okunabildiği deneyimlerden ne kadar çok doğru, haklı sonuçlara varabilirsek, geleceğimize dönük arayışlarımızda, duruşlarımızda o kadar sağlıklı, doğru sonuçlar çıkarabiliriz değil mi? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi sürüdürülemiyeceği kritik bir geçiş sürecini yaşıyorsak, duygusal sapkınlıklardan uzak durabilmek yolunda, doğru zamanda doğru yerde durabilme gibi bir sorumluluğmuz da olmalı değil mi?

“Bana dokunmayan yılana dokunmam” devri kapandı gitti. Bana dokunsa da dokunmasa da insana, canlılara, ülkeme, dünyaya dokunan her şeyi öncelikle doğru anlamaya çalışmak, sonrasında da doğru duruş adına, doğru saflarda, gücümüzün yettiği kadarıyla yerimizi alabilmek gibi bir zamanın içindeyiz... Saklanarak korunabilmenin koşulları uçup gitti. Kutsal evimizin, yuvamızın, ailemizin, ülkemizin bile güvenliğinin uçup gittiği zamanların içindeyiz...

Kör inat sürdürülen anız yakmada bile gerçeği cehaletten gelen masum bir inat, kirli çıkar, rant hesapları değilse bile çıkan yangında ormanlarımız yanmakla kalmıyor, insanlarımız ölüyor. Dün sabah olduğu üzere sadece bir haberde toplanan eski eşine, çocuklarına dönük katliam patlaması yaşanabiliyorsa... Suçlular, iktidarın başına uzanan korumalar ağında, tarikatlarda, cemaatlerde, Diyanet’in işleyişinde aranmalıdır. Katillerin korunup ödüllendirildikleri yargı, hukuk düzeni üzerinden hesap sorulmalıdır.

***

Can yakan haberlerin ağırlığında, uçuşan zamları, yaşamımızın içinde bizi yoksullaşmada durmadan dibe çeken zorlukların rakamsal verileri ne kadar çarpıcı, ürkütücü boyutlara varsa da beynimize kaydedilemeden uçuşup gidiyorlar. Bilebildiğimiz tek gerçeklik, yaşamımızın gün gün geriye gidişi, yaşamak zorunda kaldığımız yoksulluk, yoksunluklar... Bayram sonrasında, dünkü ilk iş günündeki ilk haberlere bakabildiniz mi? DİSK’i, Türkİş’i, Saray’ın en yakınları, en yandaşları peşlerinden... Sıraya girdikleri görülebilir miydi?

Suyun akışı durdurulamıyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları