Selçuk Erez

Arınç’lar, Kafka’lar

11 Şubat 2016 Perşembe

Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç, partisinin hatalarını, demokrasiden sapmalarını zaman zaman eleştirmiştir. Ancak bu eleştirileri uzun süre geçmeden yan çizmeler, geri çekilmeler izlemiştir.
Geçenlerde, CNN’de, Taha Akyol’un programında, Dolmabahçe’de hükümet ile Kürt temsilcilerin yapmış oldukları toplantı konusunda, “Cumhurbaşkanı’nın haberinin olduğunu biliyorum, tahmin ediyorum” demişti.
Cumhurbaşkanı, yanıtlamıştı: “Haberimin olduğunun, benim müsaademle yapıldığının iddia edilmesi kesinlikle dürüst bir hareket değildir... Konuyla ilgisi olan Yalçın Akdoğan, Efkan Ala, Mahir Bey var. Ben Dolmabahçe konusunda her üçüne de, ‘Onlarla aynı fotoğraf karesinde olmanız doğru olmaz’ demiştim.”
Arınç cevabında, “Toplantı yanlışsa onları neden bakan yaptınız” diye sormuştu ama cevabı şu satırları da içermekteydi:
“Sayın Cumhurbaşkanım, sizler, her fırsatta Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye vasiyetini okurken, gözyaşları döken bir arkadaşınız olarak son bir şey daha ifade etmek isterim; sağlığınıza, ailece mutluluğunuza duacıyız. Ülkemiz için bugüne kadar güçlü bir lider olarak yaptığınız mükemmel hizmetler için teşekkür ederiz.”
Bu gelgitli açıklamalar insana, Çek yazar Kafka’nın, yaşamı boyunca kendisini baskılamış olan babasına 37 yaşında yazmış olduğu mektubu anımsatıyor:
“Senden korktuğumu öne sürmemin nedenini sormuştun... Verecek hiçbir cevap bulamadım, kısmen sana karşı duyduğum bu korku yüzünden, kısmen de bu korkuyu gerekçelendirmek üzere, konuşurken toparlayabileceğimden çok daha fazla ayrıntı gerektiği için.”*
Çocukken bir gece çok ağladığında babasının onu balkona kilitlediğini söylüyor ve eleştirilerini sürdürüyor:
“Sen kendi gücünle bu kadar yukarılara çıkabilmiştin, bunun sonucunda kendi fikirlerine sınırsız bir güven duyardın... Senin fikrin doğruydu, başka her fikir deli saçmasıydı, aşırıydı, anormaldi... Bir konuda hiçbir fikre sahip olmadığın zaman o konuda mümkün olabilecek tüm fikirler, istisnasız yanlış olmak zorundaydı.”*
Kafka yaşamı boyunca korkmuş olduğu kimseyi suçluyor ama arada suçun bir bölümünün kendisinde olduğunu da ima ediyor. Sonunda mektubu babasına yollamaya cesaret edememiş, onu annesine vermişti. Mektup babasına iletilememişti.
Bir toplumda demokrasiye kaç dönemeç kaldığını, o toplumun Meclis başkanından asgari maaşla geçinen seçmenine kadar herkesin ne çapta medeni cesaret sahibi oldukları yansıtır: Bunlar baskı uygulayanları ancak Kafka üslubuyla eleştirebiliyorlarsa daha çok yol vardır.
Meclis başkanları, aslında çoğumuz, baskıya karşı çıkıldığında, baskıcılara karşı eleştirilerimizi -Gezi’deki gençler gibi- kıvırtmadan, sulandırmadan, ertesi gün geri adımlar atmadan dile getirebildiğimiz zaman ya oradayızdır ya da az kalmış demektir.

(*) Can Ener’in çevirisi: Can Yayınları.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böcek yeriz o zaman! 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları