Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Uludere ve İçişleri Bakanı

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Aslında İçişleri Bakanımız daha önce de ilginç açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Hatırlarsanız, vatandaşa sevindiğini gösterme yolu olarak “Takla at da görelim” diyen de aynı bakanımızdı.

İçişleri Bakanımızın insana bakışı ilk olarak o olayla ortaya çıkmıştı zaten.

Bir başka açıdan bakarsak, belki de dile getirdiği fikirler İdris Naim Şahin’in ifade özgürlüğü alanına girer. Öyle ya, ülkenin gazetecilerinin, köşe yazarlarının kullanamadığı özgürlüğü hiç değilse ülke bakanları kullanabilsin…

Köşe yazarları ifade özgürlüğünü bir kenara bırakıp sorumlu, sakin ve birleştirici olsun; devlet bakanlarımız ise bir ülke yöneticisi olmanın gerektirdiği sorumlulukları falan düşünmeden özgürlüklerini gönüllerince kullanabilsinler.

Haliç Köprüsü yüksektir, geçilmez

Şehri çevreleyen yollar, köprüler, viyadükler yeni karayolları yönetmeliğine göre ücretli olabilir, normal. Şehrin ortasındaki bir köprünün vidaları kopar, kopabilir, normal. Vidaları kopan köprüye ne yapılır? Üzerine asfalt dökülür ve köprü trafiğe hemen açılır. Nasıl derler? Burası Türkiye...

Hafta içinde şehrin başına korkunç bir felaket gelebilirdi. Sabah uyandığımızda 40 yıllık Haliç Köprüsü’nü yerle bir olmuş bir halde, tarihe geçecek facia fotoğraflarının başrolünde görebilirdik. Felaket tellallığı da olmazdı bu üstelik; konunun ehli inşaat mühendisleri açıkladı: “Köprünün takozunun yerinden oynaması ve köprünün 8 santim yükselmesi çok büyük bir tehlike, faciadan kıl payı kurtulduk…”

Buna rağmen bizde en yetkili mercilerden “Korkulacak bir şey yok, risk yok, endişe etmeniz yersiz…” minvalinde açıklamalar geldi.

Bir metropol kentinin tam göbeğinde bulunan ve milyonlarca araç tarafından aralıksız kullanılan tarihi bir köprünün vidalarının aniden kopması bizi hiç korkutmasın…

Hesap sorulacak bir mesele değil. Rahat olalım, sorgulamayalım, nasıl olsa kadere bir hükmümüz yok…

19 Mayıs ve demokrasi

Demokratik haklar ne der: Bu ülkede hiç kimse 19 Mayıs’ı coşkuyla, sevinçle, heyecanla ve aynı biçimde kutlamak zorunda değildir. Madem (sözde) demokrasi var, (sözde) özgürlük var, o zaman bayramları da herkes kendi fikrine, inancına, yaşam biçimine göre kutlayabilir.

Peki o halde insanların kutlama çerçevesinde Atatürk anıtlarına çelenk koymalarını engellemek de neyin nesi? Atatürk anıtlarını ziyaret edip çelenk koymak suç teşkil edecek sakıncalı bir davranış haline mi geldi artık?

Milli bayramlar ülke tarihlerinin gurur duyulması gereken sayfalarını, dönüm noktalarını hatırlamaya, birer birer geçilen uygarlık kapılarını sağlam tutmaya yarayan günlerdir.

Ülkelerin kuruluş tarihlerine ait bu sembolik günler, yeni nesiller için, içinde yaşadıkları toprakların kıymetini bilmeyi ve toplumsal kalkınmanın parçası olmayı getirecek, onları bir arada tutacak güçlü ortak paydalardır.

Milli bayramlara bu toplumsal köprü vazifelerinin tam aksi yönünde, ayrıştırıcı bir işlev yüklemek, psikolojik bölünmenin çanağı konumuna getirmeye çalışmak, her şeyden önce o milletin bütününe birden büyük kötülük etmektir.

Bayramların kutlama yöntemleri elbette zamana göre değişim gösterebilir, göstermelidir de. Sivilleştirme çabalarının samimiyetine inanıldığı noktada buna destek olunabilir.

Ancak bunun düzeyi, insanların, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının Atatürk anıtına çiçek koymalarını, saygı duruşunda bulunmalarını engellemek üzere anıtı polisle çevirmek, adeta barikat kurmak, Atatürk’e çelenk getirme girişimini hırsızlıkla bir tutmaya kalkmak hiç değildir; bu hiç olmaz.

sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları