Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Türkiye doğasını koruyamayacak!

13 Kasım 2010 Cumartesi

Birçoğumuzun sahip olduğu, “hidroelektrik santraller tertemiz, zararsız birer enerji kaynağıdır” anlayışı, bilinenin aksine yıllar önce çürütülmüştür.   

Şubat 1998’de Dünya Bankası (WB) ve Dünya Koruma Birliği (IUCN) tarafından kurulan Dünya Baraj Komisyonu (WCD) 79 ülkede, 1.000 baraj üzerinde gerçekleştirdiği ve şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı araştırmada şu çarpıcı sonuçlara varmıştı:  

“Barajların, insan gelişimine önemli katkıları vardır. Ancak barajların büyük çoğunluğunun sebep olduğu insani ve çevresel maliyet fazlasıyla yüksektir. Barajlar dünya çapında 40 ila 80 milyon insanı yerinden etmiş ve bu insanlar bir daha asla eski yaşam standartlarına kavuşamamıştır. Bunun yanında ekosisteme ve canlı çeşitliliğine verilen zararın da ne yazık ki geri dönüşü olmamıştır.”    

2003’ten beri üzerinde çalışılan “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” yasa taslağı 2009’da hazır duruma geldi. Bu tarihten beri Meclis’te hazır halde bekletilen bu tasarı, İkizdere’de yapımına başlanan hidroelektrik santral inşasının, koruma kurulu tarafından sit alanı ilan edilmesi yoluyla durdurulmasının ardından başlayan doğa-çevre-enerji tartışması ile eş zamanlı olarak 25 Ekim’de görüşülmek üzere TBMM gündemine alındı. Tasarı tabiat varlıklarını koruma işlevini Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan Çevre ve Orman Bakanlığı’na devrediyor ve koruma kurullarını bakanlık çatısı altında yeniden düzenleyerek SİT ve koruma alanlarının tanımlarını değiştiriyor. Devlet Su İşleri gibi görevi baraj yapmak olan yatırımcı kuruluşları da bünyesinde bulunduran Çevre ve Orman Bakanlığı yeni yasa tasarısı sayesinde, sit alanı ilan etme yetkisine de kavuşmuş oluyor.
İstanbul’da 1-2 Kasım’da gerçekleştirilen “Avrupa’daki Türkiye” başlıklı toplantı sonrası, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) yolundaki en büyük destekçilerinden biri olan Avrupa Parlamentosu’nun “Yeşiller” grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit, HES’lerle ilgili basına yaptığı açıklamada konuya bakışını şu sözlerle ifade etmiştir: “Türkiye’nin güneş, rüzgâr ve su gücü var. Türkiye için bu alternatif enerji türlerinin bir karışımı uygulanabilir. Türkiye’nin gerçek geleceği budur. Alternatif enerji meseleleri yeterince tartışılmadan HES projelerine ağırlık verildi.” Bendit, doğal sit alanı ilan etme yetkisinin Kültür Bakanlığı’ndan Çevre Bakanlığı’na verilmesine ilişkin hazırlanan yasa tasarısına da ayrıca şu sözlerle tepki göstermektedir: “Bu çok tehlikeli bir tavır. Doğal SİT alanı, doğal SİT alanıdır. Eğer bunu görmezden gelirseniz, sanayiye bu doğal alanları talan etme hakkı vermiş olursunuz. Hükümet çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Bunun AB’ye uyum süreciyle hiçbir alakası yok, doğru değil. AB’ye uyum sürecinde böyle bir talep yok.”

Söz konusu yasa tasarısı “bir yere birden fazla ‘koruma alanı’ statüsü verilmemesi, buralar için ekolojik etki değerlendirmesi yapılması, karar alma süreçlerinde şeffaflığın ve katılımın sağlanması, yabani bitki ve hayvan türlerinin ticaretinin düzenlemeye alınması” gibi önemli hükümler içeriyor. Ancak metin dikkatli biçimde gözden geçirildiğinde asıl niyetin –koruyucu yöndeki maddelere istisnalar getirilerek ya da ağırlıklı olarak bürokratlardan oluşan kurullara koruma alanı belirleme yetkisi verilmek suretiyle -bu alanları biran önce ekonomik faaliyetlere açmak olduğu anlaşılıyor. “Üstün kamu yararı ve stratejik kullanım gerektiren” durumlarda, Bakanlar Kurulu Kararı ile kullanma izni tanınabilmesi, söz konusu duruma verilebilecek örneklerden yalnızca biridir. Bu noktada herhangi bir yanlışlık olmadığını akıllarından geçirenlere Bergama olayını anımsatmak yeterli olacaktır; zira Bergama’da yargının aldığı karar uygulanmamış ve bu bölgede faaliyete devam edilmesi yönünde Bakanlar Kurulu Kararı verilmişti.

AB sürecindeki Türkiye’nin, bütün derelerin üzerine HES yapılmasını kolaylaştıran bir tasarıyı yasalaştırmayı düşünmek yerine; bir çerçeve doğa koruma yasası çıkarması gerekiyor. Şayet bu konudaki düzenlemeler tatmin edici olsaydı AB, 2009 İlerleme Raporu’nda bizim için şu değerlendirmeyi yapmazdı; “Doğa koruması konusunda iyileşme kaydedilmemiştir. Yaşam alanlarının yitirilmeye devam ediyor olması endişe vericidir… Doğa koruma ile ilgili politik alanlarındaki mevzuat özel önem gerektirmektedir.”

Anayasanın 56. maddesine ve altında imzamızın bulunduğu uluslar arası sözleşmelere de aykırı olan bu yasa tasarısının ve düzenlemelerin salt enerji değil, madencilik, turizm gibi sektörlerde de memnuniyetle ve sevinçle karşılanması şaşırtıcı olmayacaktır(?)
AB ile müzakerelerde açılmış bulunan çevre faslının sorunsuz yürütülmesi; bu amaçla bir çerçeve-doğa koruma yasası çıkarılması; doğa, çevre, biyolojik değerler ile Türkiye’nin enerji ihtiyacı ve üretimi arasındaki o hassas dengeyi aynı anda sağlayacak olan yöntemlerin bulunması ve söz konusu yöntemlerin çerçeve-doğa koruma yasasının içine yerleştirilmesi; bu yolla bağımsız(!) denetleyici kurumların korunması gibi gerekler yasal güvence altına alınmak suretiyle hayata geçirilmelidir.

Akan su israf değildir; geçtiği yerde de hayatın devamlılığını sağlar…!
Bayramlar berekettir, umuttur. Sevgi dolu ve huzurlu bir Kurban Bayramı diliyoruz.
                                               
                           
Sadık Çelik
Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı

sadik.celik@keyveni.com.tr
   
    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları