Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Tüp bebek uygulamalarında yaşanan sıkıntı
Bu kabiliyet kadının bütün hayatına yayılmıştır. Çocukluktan genç kızlığa, genç kızlıktan kadınlığa geçerken, çocuklarını doğurarak türünün devamını korumaya çalışır. Sağlık Bakanlığı, doğal yoldan çocuk sahibi olamayacaklara yönelik, üremeye yardımcı tedavi uygulamalarıyla ilgili yönetmelikte 06 Mart 2010 tarihinde düzenlemeler yaptı. Bu yönetmeliğe tıp otoritelerince olumlu, olumsuz çeşitli eleştiriler getirilmekte.
Öncelikle böyle bir yönetmeliğe neden ihtiyaç duyuldu? Bakanlığın gerekçesi genel olarak, son derece pahalı olan bu uygulamayı zorlaştırarak devlet desteğini azaltmak ve çok haklı olarak sistemin istismar edilmesini engellemeye çalışmaktadır. Öyle ki bazı durumlarda normal yollardan gebe kalabilecek hastalar, kimi doktorlar ve çeşitli sağlık kuruluşlarınca, ticari yaklaşımlarla Tüp Bebeğe yönlendirilmeye çalışılmaktadırlar. Artık insanlar neredeyse yatakta değil ayakta gebe kalıyorlar. Halbuki doğal yöntemler tüketildikten sonra bu yöntem tercih edilmelidir. Bununla birlikte, Sağlık Bakanlığı bu yönetmeliği hazırlayan komisyonun oluşturulmasından, yürürlüğe sokulan kimi yönetmelik maddelerine kadar pek çok konuda akıllarda soru işaretleri oluşmasına yol açmıştır.
Konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz İ.Ü. Cerrahpaşa Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Sayın Prof Dr. Sezai Şahmay, Yönetmeliği hazırlayan komisyonun yapısına eleştiride bulunmakta. “Komisyonun bağımsız üniversite hocalarından, Tüp Bebek Merkezi yetkililerinden, bilim insanlarından oluşması gerekiyordu” diye belirtiyor.Yine Türk Tabipler Birliği(TTB) bize yaptığı açıklamada bu komisyonda kendilerinden, ilgili uzmanlık derneklerinden temsilcilerin ve Tıp Etiği Uzmanlarının da yer alması gerektiğini vurguluyor. Konuya ilişkin Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği(TJOD) 2. Başkanı Prof.Dr. Bülent Tıraş, bu yönetmelik hazırlanmadan önce, bazı Tüp Bebek Merkezleri yetkililerinin ve Sağlık Bakanlığı ilgililerinin bir araya geldiğini ve ortak kararlar alındığını, buna rağmen yayınlanan yönetmeliğin bu ortak kararlarla örtüşmediğini, Sağlık Bakanlığı’nın sonunda "bildiğini okuduğunu" belirtti.
Yönetmelik sadece evli çiftler bakımından uygulanacak teknikleri içermesine TTB itiraz getirmiştir."Yönetmeliğin 18. maddesi hukuki anlamda “eş” dışındaki kimselerin spermlerinden oluşacak embriyoların kullanılmasını yasaklamıştır." Bu anlamda evli olmayan kadınların yurtdışındaki “sperm bankaları”na yönlendirilmeleri, hatta hiç yumurtası ya da spermi olmayan ailelere doktorun donör alternatifinden bahsetmesi bile yasaklanmıştır. Böyle bir durum ortaya çıktığında yurt dışındaki donörün de savcılığa bildirilmesi zorunluluğu var. Prof. Dr . Sezai Şahmay bu yasakların kişilerin yasal olmayan yöntemlere başvurmalarına neden olduğunu, kısacası yasakların kısıtlayıcı olmadığını belirtiyor. Kontrol altında yapılmayan bu tür işlemler nedeniyle de aynı donöre ait çocukların yani iki kardeşin bile birbiriyle evlenmesi gibi kötü durumlar yaşanabileceğini, genetik rahatsızlıkların bu nedenle artabileceğinin altını çiziyor. Yine TTB konuyu basında tartışıldığı gibi “Türk soyunun korunması” ile ilişkilendirmenin anlamlı olmadığını, “nesebin doğru belirlenebilmesi, çocuğun soybağı üzerinde oynanmaması “gibi kaygılardan çok, hukuki nesep bakımından değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Prof Dr. Tıraş ise “Hastanın Yurtdışına sevki ile ilgili olarak da savcılığa bildirmenin anlamsızlığını dile getirmiştir. Hiçbir ülkede bu anlamda devlet hırsız-polisçilik oynamamaktadır.
Genel olarak Hekimlerin ve TTB’nin yeni yönetmelikte olumlu karşıladığı nokta, “Embriyo sayısını sınırlamak” konusudur. Hastaya verilecek embriyo miktarı azaltılarak çoğul gebeliklerin önü kesilmeye çalışılmıştır. İki gebelikten fazla çoğul gebeliklerin esasen anomali olarak kabul edildiği ve riskli olduğu savunulmaktadır. Bu tarz çoğul gebeliklerde hem erken doğum riski hem de doğum sonrası komplikasyon riski vardır. Örneğin göz rahatsızlıkları oluşması gibi. Zaten Bakanlık Tüp bebek Merkezlerine bir “Yeni Doğan Ünitesi” açma zorunluluğu getirmiş, doğum sonrası oluşan neredeyse tüp bebek kadar maliyetli olan durumların önünü kesmeye çalışmıştır. Fakat Prof Dr. Bülent Tıraş devletin yalnızca iki Tüp Bebek denemesinin maliyetini karşılamasına itiraz ediyor, bunun gebelik oranlarını düşüreceğini vurguluyor ve bu yönetmeliğin Türkiye şartlarına uygun olmadığını belirtiyor.
Burada tartışılması gereken bir diğer konu 35 yaş sınırı. Yeni yönetmeliğe göre 35 yaş altı kadınlara verilen embriyo denemesi, eskiden üç kere tekrarlanırken, şimdiki değişiklikle bir denemeyle sınırlı tutulmuştur .Bu uygulamanın başarısını ve kadının gebe kalma ihtimalini düşürmektedir. Ayrıca 35 yaş altı kadınlar arasında da menopoza girme tehlikesi olduğu için ve Türkiye’de yumurtalık dondurmak da yasal olmadığı için bu kadınlar gebe kalma şanslarını kaybetmektedir. Mevcut durumda, 35 yaş altı kadınların çoğu Tüp bebek uygulamasından yararlanmak için yaş büyütmek gerektiğinden mahkemelere başvurmaktadırlar. Yine zorunlu “Aşılama” uygulamalarının bazı hallerde, hastanın cevap vermeyeceğini bile bile, kurallar gereği yapılmakta olduğunu belirten Sezai Şahmay, bu uygulamanin zaman ve para kaybını engellemek amacıyla hekimin inisiyatifine bırakılması gerektiğini vurgulamakta, “Bundan başka uygulamalarda sadece yaş faktörünü kriter olarak almak, bazı hallerde hastanın aleyhine sonuçlanabilmektedir. Böyle hallerde yumurta rezervinin değerlendirilmesi önem kazanmaktadır.” şeklinde belirtmektedir.
TJOD, Danıştay’a yönetmelik ile ilgili beş ayrı dava açmış durumda. Avusturya da Türkiye'ye de örnek olacak benzer bir konu üzerinde tartışıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, kısırlık tedavisi görmek isteyen bir ailenin başvurusunu değerlendiren 1 Nisan 2010 tarihli kararına göre, evli çiftlerin çocuk sahibi olmasıyla ilgili engellemeleri aile hakkına aykırı bulunmuştur. Türkiye’de de yargıya intikal eden bu konuyla ilgili şu an sonuç bekleniyor. Yüce Türk Adaleti bu konuda da en doğru kararı verecektir. Tıp alanının kendi ahengine, düzenine karışmak, dışarıdan ahkam kesmek kimsenin haddine olmamalıdır, bunun özellikle farkındayım. Bu yazımızda yoruma girmeden düşünceleri olduğu gibi sizlerle paylaştım. Çünkü bütün ilimlere ama en başta tıbba büyük saygı duymaktayım. Yeryüzünde yüzbinlerce, milyonlarca sağlık çalışanı, birkaç gün daha fazla yaşayalım, neslimizi çoğaltalım, koruyalım diye yaklaşık 6.8 milyar insana, hastanelerde, laboratuarlarda gece gündüz hizmet ediyorlar. Başımız sıkışınca hemen onlara koşuyoruz.
Saygımızı, dediklerini harfine harfine yerine getirerek göstermeliyiz. Anlayacağınız onların eli tanrının eli, akılları tanrının aklı gibidir. Onlara karşı kusur etmemeliyiz. Burada Kanuni Sultan Süleyman’ın o ünlü özdeyişini hatırlatmakta yarar var, “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. “Buradan TTB’ye , Prof Dr. Sezai Şahmay’a, Prof Dr. Bülent Tıraş’a katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!