Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Süt

05 Mayıs 2012 Cumartesi

Daha işin aslı ortaya çıkmadan, validen bakanlara herkes bir telaşla olayı açıklamaya çalıştı. Onlara göre olay alerjiden kaynaklanmış olabilirdi, o da olmazsa psikolojik olarak bile ortaya çıkması mümkündü… İkinci gün aynı şikâyetler azalarak da olsa gelmeye devam etti.

Devlet tarafından atılan bu adım hiç kuşkusuz olumludur. Hükümet tarafından gerçekleştirilen her icraata sırf muhalefet olsun diye eksiklikleri, yanlışlıkları yönünden yaklaşmak elbette doğru değildir. Ancak böylesine büyük çaplı bir projenin ve projeden doğan krizlerin idaresi, koordinasyonu ve yönetimi de projenin kendisi kadar önemli ve özenle takip edilmesi gereken konulardır.

Projede süt alımı kimlerden, hangi ölçülerde gerçekleşmektedir? Üreticilerin denetimi tamamlanmış mıdır? Mevzuata aykırı faaliyet gösteren işletmeler belirlenmiş midir? Projenin hayata geçirilmesinden önce tüm bu önlemlerin alınmış olduğuna inanıyoruz. Aksi halde bu projenin de acelenin, hızın, hazırlıksızlığın kurbanı olmasının önüne geçilmez.

Öte yandan günde 7.5 milyon çocuğa süt dağıtımı için yeterli süt üretiminin olamayacağı, bu yüzden sütlerin süt tozuyla üretildiği iddiası doğru mudur? Tüm bu soruların yanıtlarının en yakın zamanda başta 7.5 milyon evladın ailelerine verilmesi gerekmektedir.

Bu arada azınlık okullarında okuyan 2500 evladın projeye dahil edilmemesi de bir başka düşündürücü mesele olmuştur. Sonuç olarak devlet çocuklarımıza bedava verdiği sütünü helal ediyordur elbette; asıl önemli olan çocuklarımızın bu sütü hazmetmeleridir. İşte onu hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

 

Tek göğün altında 7 renk

Taksim Meydanı 1 Mayıs’ta çok renkli bir kalabalığa ev sahipliği yaptı. Futbol taraftarları, öğrenciler, doktorlar, sanatçılar, hayvan severler, sendikalar, meslek odaları… Komünizm, sosyalizm, Kemalizm, Kürtçe, Türkçe ve topyekün bir barış arzusu.

Ve bir grup: anti-kapitalist Müslüman. Yıllarca anti komünizm görüntüsü verdikten, işçi hakkı, sınıfsız toplum diyen solculara “ülkeyi karıştırdıkları” gerekçesiyle kızdıktan sonra gün geldi, onlar da insanca yaşam, özgürlük, demokrasi ortak talebiyle meydanlara döküldüler. İslam’la sosyalizm arasında var olduğuna inandıkları ilişkiyi, ellerinde tuttukları pankartlarla kanıtlamaya çalıştılar. Mülkiyetin ortadan kalktığı yaşamların özlemini çektiklerini dile getirdiler, omuz omuza.

Anti-kapitalist Müslüman olgusu ne kadar samimi, varlığı ne derece kalıcı kılabilir, ne oranda ağırlık yaratabilir henüz bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var; İhsan Eliaçık ve anti-kapitalist Müslümanlar bugün için yeni ve farklı bir düşünce biçiminin temsilcileri olmuştur.

Zaten 1 Mayıs 2012, her renkten, her sınıftan, her dinden, her cinsten insanın Taksim Meydanı’nda toplandığı, farklılıklarımızın tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildiği bir gün olarak tarihe not edilmiştir.

1 Mayıs birbirinden çok uzak dünyalar, yaşamlar arasında bir bağ oldu bu sene. Ortak bir zeminde, “sistemin mağdurları” kimlikleriyle, benzer istekler köprüsüyle yaklaştı insanlar birbirine doğru. Aslında aynı köprü sadece bu toprakların değil tüm dünyanın dört bir ucunu bağladı birbirine.

Toplumdaki her renk kendini istediği gibi, özgürce ifade edebildiği, hepsi aynı gök kubbenin altında renklerini yansıtabildiği noktada barış hakikatiyle tanışabiliriz.
“To BElediye or not to BElediye”

1 Mayıs gösterilerinde açılan bu anlamlı pankart aslında çok şey söylüyordu. Devlet ve belediye tiyatroları bitiriliyor, ancak bunların yerine ne koyulacak; alternatif tiyatrolar, kadrolar var mı; görünürde yok. Yıkmak kolaydır da işte, zor olanı yapmaktır.

Özelleştirme ismi altında yeni bir tiyatro furyası başlayacak mı bilinmez. Peki yeni tiyatrolar için devlet sponsorluğunu kimler alacak? Senaryosunu yazan her fikirden her düşünceden insan bu desteği alabilecek mi... Peki senaryolar arasındaki, sahnelenecek oyunlar arasındaki eleme nasıl, hangi kriterlere, hangi kuvvetli ilişkilere göre yapılacak… Bilinmez.
Şehir tiyatroları oyunlarının merkez yönetim tarafından belirlendiği bir sanat ortamından özgür, yaratıcı yapıtların çıkması beklenemez. Tiyatro, piyasa koşullarının eline bırakılacak bir alansa hiç değildir.

Sanata kendini adamış, topluma tiyatroyu sevdirmek için ömürlerini çürütmüş insanlara öfkelenerek onlara düşmanca yakıştırmalarda bulunmak ise ülkenin sanat ve sanatçı köklerine darbe vurmak demektir.

sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları