Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sürgü'de linç ve tehcir girişimi

04 Ağustos 2012 Cumartesi

Davulcu sinirleniyor; “bunlar oruca, ezana küfrettiler” diyerek mahalleliyi galeyana getiriyor. Bu topraklar üzerinde örneğine sıkça rastladığımız gibi galeyana gelmeye hep hazır 300 kişilik her seferinde “münferit” bir grup da hemen toplanıp İstiklal Marşı ve Türk bayrakları eşliğinde, tekbir getirerek ailenin yaşadığı evin camlarını taşlıyor, samanlığını ateşe veriyor, sizi öldüreceğiz şeklinde tehditler savuruyor.  Üstelik aynı tavır 3 gün boyunca sürdürülüyor.  Davulcu grubunun başka evlere de aynı sebepten baskın düzenlemek üzere plan yaptığı haberi geliyor. Biriktirilen öfke balonları, zehirli husumet topları bu şekilde patlıyor. 

Olaylar üzerine Sürgü Belediye Başkanı Faruk Taşdemir ile jandarma komutanı, Alevi aileye sahip çıkmaları gerekirken "Sizin güvenliğinizi sağlayamayız, beldeyi terk edin" diyor. Üstelik saldırgan grubu teskin ederken de aileyi oradan göndereceklerini dile getiriyorlar. Bir başka deyişle ailenin mağduriyetinin karşılığı olarak yaşadıkları evi terk etme cezasını vereceklerini söyleyerek “nefret dilli” saldırgan grubu yatıştırmaya çalışıyorlar…

Ve yetkili mercilerden yapılan açıklamaya göre; “olay abartılıyor”. “Olay münferit”. Oysa ki olay, davulcunun “bunlar oruca laf ettiler” deyip de adeta tetikte bekleyen 300 kişiyi ayağa kaldırmasıyla münferit ve sadece sıradan bir davul meselesi olmaktan çoktan çıkmıştır. Ancak olayın münferit olduğu yönünde yapılan yorum ve açıklamalarda ısrar ediliyor. Ve tüm bu yaşananlardan sonra insanın aklına ancak Madımak geliyor, Çorum geliyor, Maraş geliyor.

Ülke idaresinin tutumu bu tür ayrıştırıcı ve toplumda yaşayan azınlık grupların, ötekilerin can güvenliğini tehdit edici faaliyetleri, din üzerinden baskı kurmayı adeta yüreklendiriyor. İktidar ve hukuk seviyesinde alınan bir takım kararlar son aylarda artan benzer olaylara zemin yaratıyor. Bu şekilde ırkçılık ve inanç temelli saldırılar her gün biraz daha normalleşiyor.

Arkasından kameralar ikinci olay mahalline dönüyor. İstanbul, Şişli, Ayazağa’ya. Bölgedeki bir inşaata çalışan Kürt kökenli işçilerle mahalle sakinleri arasında “kızlara laf atma” kisvesi altında çıkan kavgaya. Kavganın büyümesine, yayılmasına. Kürt işçilere yönelik kinin, Kürt halkına karşı birikmiş öfkenin bu şekilde vücut bulmasına. Ve Muğla, Dalyan; üçüncü adres. Henüz Ayazağa’daki olay soğumamışken Dalyan’da Diyarbakırlı Murat Harman tarafından işletilen otel restoranının kalabalık bir grup tarafından basıldığı haberi geliyor.

50 kişilik grup ellerindeki taş, demir ve sopalarla oteli savaş meydanına çeviriyor, Murat Harman taşlanmaya çalışılıyor. Yeni bir linç girişimi daha bu şekilde gerçekleşmiş oluyor. Bektaşi’ye sormuşlar, “en iyi neyi bilirsin?” diye o da cevap vermiş; “Haddimi bilirim.” Aleviler hadlerini biliyorlar, bu topraklarda muktedir olmadıklarını, eşit olmadıklarını.
İbadethanelerinin ibadethane olarak görülmediğini, zorunlu din derslerinin mağduru olduklarını… Her şeyin farkındalar ve hadlerini iyi biliyorlar.

Bugün var olan hükümet Alevilik sorununu her geçen gün daha da büyüterek içinden çıkılmaz sorunsal yapılar inşa ediyor ve aslında biraz da buradan besleniyor. Ülke yöneticilerimizin Alevilerin katli vaciptir diye fetva çıkaran Ebusüüd efendiyle övündüğü, siyasi parti liderlerinin HSYK’daki Alevileri temizleyeceklerini, ya da adalet teşkilatı için “Dedelerden talimatlar alarak atama yapma dönemi bitti” sözlerini dile getirebildiği bir dönemde halkın Alevi ailelerin kapısına dayanmaları ne yazık ki şaşırtıcı değildir; olağan karşılanmalıdır. Yüzyıllardan beri gelen şiddetin, nefretin bir sonucu olarak...

Ebusüüd efendiden, Kasrı Şirin Anlaşmasından, Çorum’dan, Sivas’tan, Maraş’tan bu yana Alevilerin katledildiği, aşağılandığı, hatta Aleviliğin zaman zaman bir küfür olarak algılandığı, Alevileri dışlayan, Alevi inancının inkârı politikalarının hüküm sürdüğü bu coğrafyada dün Aleviler katledilirken bugün artık katledilen Aleviliktir.

Bu topraklarda azınlık olmak baştan bir mücadele ortamının içine doğmaktır. Ön yargılarla, kinle, nefretle, cehaletle, asırlardır kök salmış bir ötekileştirme güdüsüyle savaşmaktır.
2012’nin Türkiye’sinde sahip olduğu kimliği hala fısıldayarak dile getirmek zorunda kalmaktır.

sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları